Catalog Page
     
Home Page

About Page

Photo Page

What's New Page

Contact Page

Favorite Links

Catalog Page

Custom Page

Guest Book Page

 

SIIRLER

ISPANYOL DANSI
Bir yakınlaşma hissettiniz mi siz de
İs kokan bir yakınlaşma?...

boğaların al görmüş böğürmelerini
ensenizde duydunuz mu
arenadan yükselen o acı çığlığın uçuşunu?...

matador çağırtıları karışık bir vaveyla koparırken
sol böğrünüzde seğiren o biricik kas
nasıl da uyarır!...
dinleyin, işitiyor musunuz soluğunu?...

kulak verin,
gene nasıl geliyor üstünüze
palet çiğneyişlerinden yükselen o ses!..
hala çok yakınımızda duruyor
bir yakınlaşma hissettiniz mi siz de?...

duymuşsanız eğer
en içten sesinizi bağırınız,
kovuklara düşürülmüş kozalakların göbeğini
dilde tatlandırır gibi şaklayınız!...

zil sesleriyle danseden
içinizdeki o müthiş İspanya'nın
patlayan çığlığını yeniden duyunuz!...

en dişi kemanlar bile çalamaz bu arzuyu
diz kapaklarını kaldıran bir gürültüyle
bağırınız!
Konçilya!
Manuela!
Maria!
İspanyol sevgililerim!

bana İspanyol dansını çağırınız!
Temmuz 1983
Sonsuz

BAGBOZUMU
Bağlarımı bozarım
Tam üzüm zamanı
Kırarım filizleri
Omacada
Tam kesme zamanı
Bakarım
Üzümlere
Bir ayağım havada
Bir elim yerde
Öbür elim havada
Bir ayağım yerde
Basar basar çiğnerim
Özümü
Şıra olur
Şarap olur
İçerim
Beklerim bağbozumu akşamlarında...

Bağlarımı toplarım
Tam üzümler bozulacakken
Eklerim parmaklarımı
Süt damlayan omacaya
Tam kesilecekken
Bakarım
Bir bağ bozumu şenliğine
Öbür ayağım yerde
öbür elim havada
Bir ayağım havada
Bir elim yerde
Esrikliğimde
Omacaya sarılır
Yatarım sevgilim diye..

Eski Bir Zaman -Ankara
Sonsuz

ESKI BIR LIRIK
Gel çocuk
Hey sen
Gül çocuk
Ah beni güldür çocuk
Ah senin inci yüzünü
Bana göster çocuk...

I
Ah çocuk
Hani nerede

II
Senin gülüşün
Evlere şenlik çocuk
Nerede şimdi o çocuk gülücük

III
Dur çocuk
Elimi tut
Nerede o çocuk elin
İsterim şimdi
Zorlama beni

IV
Gel çocuk
Öpeyim
Serin gözünü
Tut sözümü
Ey çocuk
Reddetme beni

V
Ah çocuk
Rahat dur
Titretme dizimi
Işığa hasretim
Kapatma gözünü

VI
Yeniden
Üzünçlere itme beni
Ne vakittir ümit doğmuyor
Üzünçlere itme beni yeniden

VII
Bağışla beni çocuk
İlgisizliğimi unut
Liriğimi al yalnızca
Ey sevgili çocuk
Ellerime yasla
Menekşe boynunu eğme

VIII
Senin için çocuk
En güzel çiçekleri
Vakitsiz kopardım
Gece bitimlerinde
İçimdeki bahçeden

IX
Sisler içinde topladım
Özlem dolu öpücüklerle
Zayıf ümidimi besleyerek
Ne üzünçlerle topladım
Gökkuşağı çiçeklerini

X
Ya seni çocuk
Eski bir lirik
Neden neşelendirmiyor
Sevince boğmuyor yeniden
Delişmen göğsüne
Sevgi ezgileri
Neden dolmuyor
Yeniden

XI
Ah
Sen
Çocuk
Göster
Artık
Yüzünü
Bileyim
Sevgi
Sözünü
Yeniden.

1.Mayıs.1982 Ankara
Haldun(sonsuz)

SEVISME
Tiril tirildi
Kız
Küçücük bedeniyle
Eğildi
Karnına kavuºan
Minnacık eliydi
Minnacık yüreciğini gizleyen
Memesindeydi bir ucu
Gözucu bendeydi
Kirpik mavisi
Göz mavisi
Gök mavisi
İçimdeydi.

Sevmeye kıyamadığım
Küçücük bedenine eğildim
Minnacık eliydi çektim
Yüreciği gizleyen tomurcuk gül açılıverdi
Bir eli eimdeydi
Bir elim çenesinde
Kirpik mavisi
Göz mavisi
Gök mavisi
İçimdeydi.

Titredi minnacık ağzı
Açıldı dudakları
Titredi dizim çömeldim
Yüzümü karnına gömdüm
Bir eli saçımda
Eğildi dertop oldu
Yuvarlandı omzuma
Kirpik mavisi
Göz mavisi
Gök mavisi
İçimdeydi.

3.3.1982 Ankara
Haldun(sonsuz)

KUS
Sen hiç
Sabah erkenden
Renkli bir kuş
Gördün mü
Üstelik o kuş
Kanat çırpıp en güzel
Tüyünü sundu mu sana
Kırmızı başli
Mavi bedenli
Beyaz kanatlı kuşun gagasından
Kana kana su
İçtin mi
Kuyruğu tek tüylü
O tüyü gökkuşağı kuşa
Ansızın
Vuruldun mu
Ansızın değil belki
Sonsuza
Uyandın mı
Ne deniz
Ne güneş
Ne eşsiz bir eş
Sen
Bir kuşa sabah sabah
Güümsedin mi?


Şubat 1982 Ankara
Haldun(sonsuz)

GUNESIN PESINDEKI YILDIZLAR
Hiç olur mu sankilerde
Varmaz mı ereğine aşk
Ne de olsa üç çift söz
Vur sazına aşığım
Ya da süsle yüreği böyle

Güneşin peşine takılmış yıldızlar gibi akmıyor aşk
Boşlukta...


25.12.2000 (...)
Haldun(sonsuz

KALBIN AKISI-YERCEKIMI
Kalbini boyama boşuna şair
Kalbin rengi kalmadı
Aktı sankilerden
Yukarıya doğru yerçekimini reddeden
Tek şey o akıştı!

25.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

SAYRILIK
tüm sayrılıkları biriktirmiş geziyor
bir daha tüketiyor yakıtını beyninin
bu denli sayrılığın oysa sağaltımı beyinde
savurmuş kendini düşünceden beriye
sanıyor akıl gelir gene geriye
sevgiye sığınsa olmuyor
düşüncesi sevgiye sığmıyor
almış çıkını eline
akılsız geziyor
ademoğlu neylesin aklı
aklı öfkesinde saklı...

Haldun(sonsuz)

HASIR
Hasır taburelerin heryerinde aşk
Sabah kokusu, martı çığlığı, mavi aşk
Ayak sesleri arasında, bin kez geliyor sevgili
Elinde bir çay bardağı oturuyor Hasırda
Okşuyor aklında sevgilinin elini
Gemiler yanaşıp gemiler kalkıyor
Aklı fikri herşeyi bir sevgiliye kalkıyor.


Sonsuz Bir Zaman (İst-Ank)
Haldun(sonsuz)

ASKIN GOKKUSAGI
Gökkusaginda
Mavi Kelebek
Sonsuzla karsilasti
Bu köprüden düşecekti birisi denize...

Sonsuz
Denize
Düstü
Sonsuz
Deniz
Dibinde
Simdi
Mavi
Kelebek
Sonsuza
Uçusta.

23.12.2000* (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

PORTAKAL CICEGİ GULUSU
Portakal çiçeği gülüşüne
tutuldum.
Kelebek sevişmesinde
Nektarın,
aşk doğuran kokusuna
Mavi kanadın tatlı fısıltısına
Meltem esintisinin dalgalandırdığı
açık deniz SU!!!yunun
mavi kalp atışına
tutuldum.

21.12.2000* (...) Ankara
Haldun(sonsuz)


SIIRLER

GUNAYDIN GECEYI BEKLEYENDEN

Gece ve aşk, kırmızı bir tülün arkasından
güneşe körolma pahasına bakarken
sadece maviyi beklemek ise
geceyi bakleyen o yalnız çocuk
uzak yıldızlar gibi göz kırpacak gene bu geceden!

23.12.2000* (2.16) Ankara
Haldun(sonsuz)

GENC BIR COCUK
Gözleri bombardımanda çocuğun
bilyeleri toplarcasına bakıyor
bir bisiklet zincirinin vites değiştirmesindeki
refleksle
boşalıyor adaleler
ağlayan bir sfenks, burnunu siliyor...

Çocuk rügzara savuruyor düşünü
ulaştığı yerde kalıyor
tüm gençliği sevgisinde yaşıyor.

22.12.2000 (..) Ankara
Haldun(sonsuz)

YASLI BIR COCUK
Herşeyi gözlerinde toplamış çocuk
bilyelerini saçarcasına bakıyordu
bir bisikletin zinciri boşalmışcasına
çenesi titriyordu
ağlamaya direnen bir sfenks, burnunu çekiyordu...

çocuğu rüzgara katıyordu hayalleri
bir tek düş için bekleyecek ve
yaşlı bir çocuk olarak ölecekti...

22.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

YAGMUR TANESI
Dar gecelerimde sağanak gözlerin
hasret damlatıyor yüreğimdeki SU!!ya
Resmindeki gözyaşlarına ıslanıyorum durmadan
Denizle sevişen yağmur tanesi hasretim
bulut aralarında gezinen hayalimden süzülüyor

Hissettiğin ürperti
dar gecelerimde sana ulaşan hasretimin
tenine sevgiyle dokunmuş şiiri.


20.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

KIRMIZI
Kırmızı giysiler vardı üstünde
Ne giydiğini bilmedim altında
Tüllerle donanmıştı, raksediyordu
Kapalı bir kültürün her yanından fırlayan
Çizgileriyle raksdiyordu....

Baktım, kırmızı giysiler duruyordu üstünde
Altında çırılçıplaktı
Ne beyaz etli kalçalar
Ne mavi gözlü bakışlar
Ne....
Diye sürdürüyordum ki...
Yanağına öpücük kondurdum
Her yanı kan içindeydi
Çırılçıplak bir acıydı
Acısına bile acı çekmek üzereydi
Sürdürüyordu direnişini etin
Sevişmeyi bile reddedecek denli acıydı
Gözlerinden öpüp reddettim...

Sonra, kırmızıyı giysiden çıkardım
Etinden ve bilincinden çıkaramadım
Güzel renkti doğrusu
Çıkaramadığıma kırmızıyı herşeyinden
Hoşnuttum...

devam ediyor...

KIRMIZI II
Eli değince, önce sordu
Bu doğru mu?
Elinin sıcaklığı
Gözüne yansıyordu
Soruyordu
Bu doğru mu?

Bilmem ben mum ışığında ay yaratmayı
Görmem gözümün görmediğimi diyemem
Beyaz kağıtlardan hem ay hem güneş
Ve insan yaratmış bir kuşaktan geldim ben
Yazar dururum gönlüme değil aklıma
Her esende...

Yazılar geçer hayat sıcağında
Çocuk yazılarda dünyalar kurup
Sonra bozar, çocuktu, küçücüktü, diyemem
Yazılar yürüdü üstüne çocuğun
Yazılar vardı,iyiydi yürüdü üstüne
Yazılar vardı,kötü demem, yürümedi
Durdu çocuk yerinde, inatla....
Doğru diyemem bunlara...

Geniş ovalardan geniş geniş bir denize atlayıp yüzse çocuk.... oh derim.

devam ediyor

KIRMIZI III
Pandora'nın kutusu açılıp
Kötülükler saçıldı ortaya yeniden
Diyor ki benim tüm aklı evvellerim
Pandora yok, kutusu yok...
Kötülük ve iyilik te yok
Varolan insan ve gerçeği.

Promethe'nin bugün ve hergün yenilenen
Ciğeri ve yüreği var yalnızca...
Kartallar gagalıyor çünkü o Promethe diye..
Sisiphos da yok
Biz yarattık onu
Taşı dağın eteğinden tepesine sonra eteğine
Biz düşürdük diyette....
Gene biz diyetlere geldik
Aklımızda yeni epopelerle
Uzun olur Kırmızı
Tarih gibi kemirgen bir canlı
Kimini kemirir kimini kemirmez..

Aslolan acıdır evet yoksa diyet değil
Ve bir o gerçek çağ odağında
Toplum değil Birey...

Ve bireye dönük toplum
Baştan aşağı kızarır yüzünde kıpkırmızı...

Yok
Ellerimi boyayamam ben
Hele gözlerimi kızarsın diye
Bir beyaz tül çekerim kıyıya
Mavi denizlere dökülen damarların üstündeki
Mavi tülü çekiveririm kıyıya...
Yüzen tüm sandallar kızarır
Kıpkırmızı yüzüyle
Bu kıyılara yanaşır
Gördüm...

İnsandır o
Bireydir
Çağa yakışan
Üreten ve parçalayan
Parçalanan insandır o!...

Üreten ve tüketen
Kendini üretirken tüketendir o
İnsandır o

Tarih insanı yaratamaz, oluşturur...
devam ediyor..

KIRMIZI IV

Tüm zamanların laneti birikse de üstüme
Acı çığlıklara hep bir kırmızı doluşacak
Sürüden ayırıp kendine bir insanı sevgi
Sunak taşına yatıracak, o ilkelliğin rengi
Asaletini kendi acısında bulacak
Kendi cehennemini yaratan tek varlık,
Kırmızı kanayacak kendisi olma bilincinde
İşte insan ve gerçeği..
devam ediyor..

KIRMIZI V
Günbatımlarını içmiş bir acının rengi
Deniz balıklarının puluna kesilen el
Yar memesini okşarken kanamış kendine
Dudaklarının üstüne vurulmuş mühür
Kilitlenmiş kendine Pandoranın gizeminde
Kırmızıyı tarihinden taşımış acının rengi

Kırmızıyı çağırdığı doğruysa eğer acıların
Yüreğindeki paylaşımın sonsuz akışına koşuyorsa
Tayftaki renkleri aralayan bir el
Açıp maviyi kendisine yar ederken kanayan yürekle
Çizilmiş SU!!!ların ardından
Çıkıyorsa delikanlılığın günbatımındaki renge
Geliyorsa yüreğin içindeki köpüklerine denizin
Bu işte yüreğini çekip çıkarırken göğsünden
Kanadığı için kırmızı bir el...

devam ediyor..

KIRMIZI VI
Kırmızı
Bazen sonsuzun kanaması kendine...

17.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

DAGINIK BIR SEVGI KONUSMASIBakardım
Anlardım
Sorardım
Bulurdum

Her zaman bulunur
Gözlerin ardında
Yaklaşmış bir renk gibi
Yansıtan O herşey
O yaşanmış
Ayrı ayrı

Sonrası önemli dedi!
Denir miydi ki bunca
Derinleşirdi göz
Bakınca..

Kaçamayan o kocaman gözleri
Çevirip üstüne
Sıçradı
Her yana
Sevgisi..

Sevgi akşamı kısa
En uzun salıncak
Uzaya savruk
Yok başı
Yok sonu
Salınır özgür..

Başında salınır
Çiçekler dağılır
Derli toplu olmalı ama
Bu vakit neden
Sormalara kızmış
Elim, sevgi, gözüm, sevgi..
Gören gözümü okşadı
Hep diye..

Bakıp zamana
Kocadım kucağına
Sevginin
Sordum
Nerde sevgi
Yoksa uzak
Bozulmuş mu..

İnce ince
Ağladım
Kirpiğimi
Kırptım sonra
Gözlerim Islak
Ayaklarım
Gayet giyinik
Duygum çıplaktı
Sarıldım
Sevgisine.

Eskiyor sanı
Oysa yeni
Her duyguyu saklayan
Bir sel
Önünde set
Yoksa, yoksa, yoksa...
Basacak bunca duyguyu
SU!!!lar
Set değil ama sevgi..

devam ediyor...

DAGINIK BIR SEVGI KONUSMASI II
İzlediğim
Çizgileri çiziyorum
Elimle
Anlatmayı
Bekliyorum
Koca sevgi ortamında
Herşeyi
Severim
Eğer, eğer, eğer
Bu çizgiler
Uzaya uzanan
Aklım gibiyse..

Aklımı indiririm
Sevgiye
Sorarsa
Seviyor musun diye
İndiririm gözümü
Seviyorum
Derim
Yanıtlarım herşeyi..

Özledim
İşte her şey
Bunu sürüyor şimdi
Ve belki
Özlem
Bir çizgi ufuk
Sevgiye yeniden
Bakmak çizgide..

Sonra bırakıp çizgiyi
Giderim yanına sevginin
Ağlamak
Yok
Umarsızlık
Yok
Bir göze kanat çırpar
Vurulmuş bir kuş..

devam ediyor...

DAGINIK BIR SEVGI KONUSMASI III
Sen
Sevgim
Yeniden pırlayan
Kuş uçuşu
Duygum
Sen
Sevgim
Sen sevgimsin
İşte bu akşamı beklemiş
Acıyı öteleyen
Tarihi sevgide
Paylaşan..

İşte
Şimdi bilye yuvarlandı
Gezdi gözler
Çatladı
Çatlayası dünyada
İşte şimdi el veriyor
Gözüme
Elime
Eli sevginin..

Beri gele ötesi
Diye sorulsa da
(sorulursa)
Öte gelsin berisi
Hoş geldi
Eğer
Sevgi sürerse
Sürdüğü gibi..

Kuşlar yeniden
Ötüyor ağaçlarda
Sabah erkenden
Nasıl
Eskiden de sabah erkenden
Ctüyorlarsa
Evet, evet, evet,
İşte şimdi sevgili
Geliyor..

Gelecek elbet
Her zaman kocamış akşam olmayacak ya!
Gelecek elbet
Bu eski ve yeni duygu
Yeniden yüreğe girecek
Yürekler birleşecek..

Sevgi çalı dibinde olsa
Çekip çıkarırım
Çıplak ellerimle
Sonra okşayıp
Gönderiveririm
Kendimden uzağa
Yok şimdi
Ellerim çalı dikenlerine giyinmiş
Olsa da okşardım
Sevgiyi...*
devam ediyor..

DAGINIK BIR SEVGI KONUSMASI IV
Uzaklaştı mı
Sevgi yeniden
Kulaklarımda
SU!!!
Sesleri
Sevgimi
Ama sonsuz
Seviyor
Elleri çalı dikeni
Sözlerini acıtıyor
Sevgi, seni, sevgi, beni
Acıtmasın
Çıkarsın dikenleri
Elimden
Okşasın
Okşayayım
Sevgisinde
Sevgimde
Hep
Sonsuz
Çizgi Ufuk
Gelsin
Yanıma
Sevgimi
Alsın
Yanına
Sonsuz sevgisi
Çizgi ufukta
Parlıyor şimdi
Gözleri
Sevgiye dalmış..

Sonsuz Bir Zaman Ankara Sonsuz
SIIRLER

SEVİNİN SONSUZ PARLAYIŞI VE SÖNÜŞÜ

Sevi'lerimi kaynar SU!!! yemiş bir çöl aşığı kadar
Normal ve US!!! yarılmasına yaklaşmanın kısa
Ve sonsuz aralıklarında yaşamaya alışık bir tavırla saçlarını dağıtan ve gözleri fırlayan
bir sevgiliden bir sevgiliye dağılan ve SU!!!
saçlı bir MAVİ içinde kafasına boca etmeye kalkan bir duruş....

Çözümleme
Çözülmenin ABSÜRDÜ(Saçması)
Sevi ve sevgili arasındaki o med cezirin
Gel git akılllara isyan veren kalkışması
Acemiliğindeki USTA sesi ve yitirişteki
Sevgi duruşunun belki asilliğine kafayı takış..

Sevginin mavi renginin ateşi,
Kibrit yalazındaki mavinin esareti kendi kendine
Sönüşü..belki bir anlık kısa ömürlü SONSUZLUĞUN
SONSUZA sönüşü...

Her imge bir ŞİİR yer eski zaman ejderhasının ağzından fırlayan ateşler kadar gizemli..
Belki sadece kısa anlarda vardır o SONLU
SONSUZLUĞUN yarımlanamayan acısı...

ACI BİR BÜTÜNDÜR TIPKI SEVİ GİBİDİR
YARIMLANAMAZ
SEVİ SEVGİNİN TA KENDİSİDİR TANIMLANAMAZ BİR
SONSUZLUK İÇİNDE DÖNELENİP DURUR
KENDİ KENDİNE DÖNER VE KENDİ OLUR...

II
Bir anda şalterci tüm ışıkları indirdi ve sabah yandı kendi gecesinin tüm karanlığına...

III
Söylenemeyen şey sabahın suretiydi
Kendine yandı
Ve sevi'lerin içinde bir Mavi bir Mavi doğurdu
Günbatımı Mavisi...Mavi bir Denize aktı...
Işıkların bulunduğu yerdeki tek sonsuz
Kendini aşkla yaktı...

Ancak Sonsuz, kendini kendiyle yakarken
Sonsuza karardı..

IV
Sevdiğimin adı sonsuz Denizdi
İçinde sirenler*
Sirenler beni çağırdı
Günbatımına aşkımla birlikte çağırdı
Aşk ben sende seviyim
Sonsuzda bir mavi kelebek
Mavi denizde bir martı
Günbatımında bir maviyim..

Mavi günbatımlarındaki o eşsiz deniz mavisinin
Sonsuzuyum..

Ben aşkım!

V
Sadece seviyorum
Aşkın kendisine vardım...
Sureti yandı ve aslı bende kaldı...

VI
Sonsuz aşkın kucağına düştüm
Yanıyorum SU!!!larda...

5.12.2000 (1:10 am) Ankara
Sonsuzu beklerken!
Haldun(sonsuz)

USULCACIK GELİVERDİM
Burayı
Hercai menekşe ıtırları izleyerek
Bir gökkuşağının altından geçerek
Buldum
Gözlerimden süzülen buğular gibi
Geçecek günlerimin bir çoğu
Burada
Evet biliyorum
Usulcacık geliverdim
Geceler boyu sürecek şiir sevişmeleri
Sabahların tazeliğiyle mahmurlanacak
Bir minik kuşa selam verircesine
Mutlu sabahlarla ayrılacağım
Özlemli bir yer daha olacak
Evet biliyorum
Usulcacık geliverdim...

15.11.2000
Haldun (sonsuz)

ŞİİR GECELERİNİN İFFETİ
Şiir geceleri
Zift yeşili gözleriyle
Okşarken düştüm
Kollarına sevgilinin
Gecelerde oysa
Zifiri karanlıklara batmış
Bir genç kız
Yalnızlığını soyuyordu

Adını İffet koydum
Genç kızın

Şiir gecelerimin
Soyunuk
Çığlığıyla
Uyudum
Sonra.

5.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz

ÜÇ BALIK/ÜÇ MARTI/ÜÇ KELEBEK/ÜÇ MAVİ

Üç
Balık
Üç
Martı
Üç
Mavi


Balık
Yüz
Martı
Koş
Kelebek
Coş
Mavi

II
Uçmaklardan döndüm
Bilmeden bir martı oldum

Yüzüldüm derilerim pul pul
Bilmeden bir balık oldum

Kanadım koptum
Bilmeden bir kelebek oldum

Bilerek bir değil
Üç mavi oldum

III
Bir balık
Bir martı
Bir Kelebek

Hep üç mavide ayrıldı kendine.

IV
Saymadım, ( bilmem sayıyı!)
Üçün biri
Gitti
İkinin biri
Gitti
Birinin
Mavisi var

Gitmedi SU!!!

V
SU!!!
Sevinin bilmecesi
Aşkın kendine ikizi

Sadece SU!!!

sadım............

VI
Kendime gittim
SU!!!
Oldum.

Eridim Sonsuz SU!!!
larda.....

VII
Bilinmeyen akşamlara kocamış bir kaynak
Sadece kaynağa dayamış ta ağzını
SU!!! içen bir Kelaynak
Kuşu kadar tükendim... sonra baktılar bana

Aşk omzuna tünemiş bir akbaba açlığında
Ya da kartal çırılçıplaklığında
Hep çığlık atar ya da fısıldar mı
Maviye...

Mavi benim
Suç işleyebileceğim
Tek rengim
Mavi benim
Tek delirişim hayata...

SU!!! yumdu gözlerini
Deli mavinin açlığına

5.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)






SIIRLER

KUŞLARLA CAN YÜREĞİM
Yürek sesleriyle
Aklım ayaklandı
Birdenbire
Yürek sesleriyle ayaklanan
Aklım
Korkudan sıçradı

Derin maviliğine baktığımda onun
Sanki yüreğim bile yoktu
Ve ben
Son kez maviliğin içinde
Yüreğimin tıpırtılarına daldım

Yoktu!
Yoktu!
Maviliğin içinde demem dahi
Yoktu!
Ve ben
Hayatın kendisine bakarken
Maviliğin içinde bir özleme aşıktım

Su değildi
Hava değildi
Bulut değildi
Balkonumdaki güvercin
Hatta yavrularının seslerine kulak veren
Ben değildim
Kendimde
Yalnız değildim

Kalabalık bir kuş uçumu yakınlığına
Kanat çırpıyorken aklım
Birdenbire deliren bir kanat gibi uçtum
Kendi kuş aklıma ama
O ben değildim

Oysa ki ben sanılan
Yalnızlıklarda giderdim
Giderdim aklımın sonsuzluğuna
İsteyerek
Ve bilerek giderdim hemde
Kuşlarla can
Canlarla kuş bilerek kendimi
Giderdim...

Delirmiş bir yüreğin kuşlara yakın olduğu bir an-

İstanbul-Sonsuz zaman
Haldun(sonsuz)

EDEPSİZLERİ GÖK YÜZÜME KAPAKLADI
Ondan sarardı gök
Yüzüme kapaklandı
Ağzımın aralanacağını
Bir yudumu bile
Bilip
Ondan sırnaştı yağmurlarla

İkisi konuşur
Yüzümde fiske fiske
Sözcükler
Dudağım çatlak
Kırmızı mor arası göğermiş
Gözüm
Altında durup
İkisi çekiştirir

Neymiş
Gök altında dolu
İhtiyar kavruk varmış

Koza damlası yutmuş keza
Böcekler
Adımladığı yerde kopmuş ayaklarını

Tükürük sürüyorlar yüzüme bu ikisi
Bıyıklarımı öksürdüğümü duymadan
Sürüp durur
Gidinin edepsizleri

15.11.1983-Ankara
Haldun (sonsuz)

BİSİKLET PEDALI
Çocuk koştu
Bisiklet pedalına yetişti bacağı
Döndü teker
Döndü dünya

Zincirler ipek ipliklere benzedi
İpliklere bu yüzden boğulur sabahlar

Sabahlar çocuğun
Mavi anaforlar çekmezse içine
Çocuğun

Hayallerin perde arkasında
Kulis dolduran gerçek
Yürek boşaltır
Yeteneksiz sevinçlere

8.11.1983-Ankara
Haldun (sonsuz)

CEPKEN
İstiyordum ki
Cepkenimi
Çapkın kız tavırlı ovada
Giyeydim

Oysa sen kavanozda
Ben timsah mavisine delirirken
Korkunç tanrılar dirildi
Ve öldü

Sahabe aile şerefini yitirirken
Başını örttü güleç çocuklar

Gözlerini açarsa cesetler
Bir zamanın çocukları olduklarını unutup
Mezarda
Babalarını kınarlar önce diyen
Mezarlıklar tanrısı!

Cepkenimi giydirdi çocuk yüreğe
Çocuk görmedi akibetini

1980-Ankara
Haldun(sonsuz)

BİR ÇELİŞKİ
Bir beyazlık içinde bozgun
Yılgın ve yılışık
Durmadan kımıldayan çizgiler içinde

Gerçek değil miydi ağır ağır geldiği
Ansızın değil
Bir alacaklı gibi yakasına yapışıvermediği

Bir eylül sabahı aniden beyaza bulandı
Ne ki çok önceden usulca yaklaşıvermişti
Ya niye suskundu sonra
Bağırmaktan kıpkırmızı bu
Çoksesli bakış

Kimin umurundaydı ki bu suskunluk
Düşmüş kapaklarının ardındaki gözleri
Üzünç yuvalarına saklanmış
Arasıra aralayarak gözlerini
Kaçamak bakışlarla
Fısıldamaktan yorgun

Çok önce miydi bu
Ama hiç yeni de değil
Eski olamaz ki

Bir çelişki bu evet biliyor!

Satırarasız
Dipnotsuz
Dizelerde yaşanabilecek türden
Bir çelişki!...

1985-Ankara
Haldun (sonsuz)

YÜREĞİM BAĞIRIYOR
Ben yüreğimi dudaklarımla çiğnedim
Önce
Yetmedi, öptüm
Doyamadım içinden geçenlere

Yüreğim şimdi nedense
Yine bağırıyor
Yüreğim yine bir aralık akşam akşam
dost, sevgili, yoldaş, insan diye
çağırıyor...

"Gelin canlar bir olalım"!..

Sevgiyi dudaklarımızdan akıtalım
Söz olalım!...

Eylül-2000 Ankara
Haldun (sonsuz)

ZİNCİR BİZE VURULDU
Umuda bulanmışız bir kere
Baştan ayağa umut kesmiş her yerimiz
Gözümüz, kulağımız, ellerimiz
Hele bir garip uzanmış
Sevgiliyi belinden çeker gibi
Umuda can vermiş ellerimiz

Issız bir gecenin sabahına yaklaşıyorduk
İçimizden kopan fırtına habercisi
Keskin martı çığlığıyla
Mavi beyaz köpüklerinin
Kıyısına tutuna tutuna
Dağ gibi dalgaların
İnlerken..

Yan yatmış bir gemi enkazı
Ya da tufandan artakalmış bir armut sapı
Belki de birinin açıkta kalmış beyaz göğsü
Son savaşta gömülememiş yığınların içinden
Fırlayıp çıkan beyaz kadın kalçası...

Kabuğu soyulmuş gövdesinden damlayan sütle
Bir kiraz ağacı piposunu
Üfleye üfleye
Çeke çeke
Nar gibi kızarttığı ateşiyle
Gözleri emilen
Yirmiyedilik bir savaş artığı...

Hep beraber ellerimize baktık...

Gündoğumundan önceydi
Bin renkli bir cümbüş koptu

Denize kapaklanmış gökyüzünde
Ellerimizden kaldırmadık ama biz
Gözlerimizi
Mavi, beyaz ve kırmızıya bulandığını
Gördük
Bulut bulut atan damarlarımızın
Nabız vuruşunu dinledik...

Sessizlik içinde atılan çığlıkları gibiydi
Martıların
Öykü belki başka bir yerde geçiyordu
Belki burası yoktu
Biz öyle saydık
Öyle söyledik soranlara...

Bizi umut kesti hep
Sütün suya kesilişi gibi beyaz yüreğimizle
Bura martılarının çığlığını duyar gibi olduk
Belki martılar yoktu
Burası da yoktu da
Soranlara hep öyle yalansız söyledik...

Soranlara hep böyle söyledik
Biz acıyı çoktan bal eyledik
Eyledik eylemesine de
Balı unutmadık
Arı gibi dolanıp
Özsuyunu
Dudaklarından, memelerinden emdik
Sevgilinin
Sevgili bir idi bir de biz eyledik
Üçüncüyü peyledik...

Ak güvercin kanatlım
Bir nokta koymuşlar
Tam kuyruğunun ucuna
Noktası zeytin çekirdeği
Gözleri ezmeli dağ çiçeğim
Biz hayatı sende belledik
Gör gözlerim kan çiçeği
Kimin için açmış
Kime yanmış yakarmış
Ellerinden vurulmuş
Yarin yanağı dahil herşeye
Gözlerinden vurulmuş
Ezmelim...

El bebek gül bebek gül bebek gül
Gül de ürün derleyelim
Ateş olalım
Su olalım
Sel olalım
Ak güvercin ağzında
Bir dal olalım
Sevgi getirelim zeytinim...

12 Eylül 1982-Ankara
Haldun (sonsuz)

MARTILAR İSTANBULA
Her rengi birlikte taşımakisterim
Elimde üç renk kaldı
Tutup düşürdüğüm beyaz
Kırmızı
Bir de mavi...

Bağırırsa martılar
İnsan gibi
Üzülür ve yaslanır
Hele uçarsa vakitsiz...

İşte ben canımla bağırıyorum
İstanbul'da

Maviye ayılıp mavi damlatan sular
Siz bu renkleri bilirsiniz
Bilinmez uzayın çevresinde şenliksiniz

Uçarı canımdan topladığınız
Yosunlu martı sözleri

Ve renkler İstanbul'u
Sizsiniz

Siz mavisiniz.

Ekim 2000 İst-Ankara
Haldun (sonsuz)

GÜNBATIMINDAKİ DENİZ
Sizi seviyorum
Siz şiirde aşksınız
Aşkta şiir ve sonrasız sevgililersiniz!

Ne yapsam ellerimde kalmıyor
Dalgın hali denizin aklıma dalmıyor
Deniz kızıyla bir balık bir kerede zıplıyor
Gövdesi insan, gövdesi insan, gövdesi insan
Gibi
Aklıma sıçrıyor

Eftelya benim çadır tiyatromda
Mahzun ve denize küsmüş gözleri aklımda
Deniz onu çağırıyor sanırken
Kalbim ağrıyor denizimde

Bu denizlere çok sıçradı aklım
Diyemem aklım denizken
Ve ben deniz kızının sevgi yüreğinden gördüm
Kendim denizken
Sonsuz dalgalarına vurulduğum bir sesi
Aklımdan silemezken
Gitme ne olur kal yanımda diye söyleme
Hepsi buydu aşkın sonu ve başlangıcı ilk söylenen

Son kere değil ama ilk değil sonkez hiç olmayacak
Olmazanınca aşk hiç gelmeyecek
Seni hiç sevmeyecek
Sevemeyecek
Sen bunu *Siren* seslerinden kaçtığında anladın
Sen bunu bana aşkında anladın
Aşk bir deniz kızını izlerken yedi vurgunu
Dalgıçlara düşmüş aklıyla

Gel Poseidon!
Gel fırtınalarınla yar dalga dalga
Gönlümün kılıç keskinliğindeki
Belki ince bir zar gibi sessizliğindeki
Duyguları yar!
Yar sen benim konakladığım deniz
Ben senin içinde bir uçurum
Kalmaz aklında bir deniz eğer
Ben Seni sevmiyorsam...

Sen bana kalmamışsan denizimin ağrılarındaki
Günbatımımda...

Sonsuz aklım çıldırmaya koştu dediysem eğer
Sen varsın orda senden başka kimseyi sevmezmişim
Meğer!.......

Ben denizimle başbaşa
Kıyımı izliyorum aşkla!...

28.10.2000 (18:00 pm) Ankara
Haldun (sonsuz)

ALDI GELDİ BİR YILDIZI ELİME ÇALDI AKŞAM
Aldı geldi bir yıldızı elime çaldı akşam
Ne ben biliyorum ne de uzayda bir kara akşam
Akşam saçlarına ağardığında görmedim yıldız gözlüm
Gözümü köretti aşkın ben yüreğimde sensiz

İçlenmiş şarkılarını mırıldandığın
Gözlerini denizden içtiğim bir kısa an
Sen ve senden uzak yalımlarında bana çatan aşk
Başkalaşımlar denizini kateden sevgili aşk

Gel ey bana
Sensizliğin ateşiyle kollarımı yaktığımda
Gövdeni sarmış aşkımı yaktığımda
Sen ey bana aşk kadar derin bakışlım
Dudağında çiçek ve deniz nakışlım
Kastanyetlere fırlayan İspanyol karası
Aşkım.....

Gel ve git denizim
Med cezirim
Sana kalbimin gidişini verdim
Gelişini kalbimde sezdim.....

Sen bir sevginin akşamında
Ben akşamın sevgisiyle kararmış.....

28.10.2000 (18:35 pm) Ankara
Haldun (sonsuz)

BİR TİYATRO ÇIKIŞINDA
Sersem rahibeler de var belki
Bir tiyatora çıkışında
Aklımın saçak verdiği en kısa zamanda
Basacağım kuyruğuna kedinin
Ağzı açılmış tokluğunda olmazlanınca
Kedi refleksiyle kapanacak midesi

Farelerin intiharıyla ölmek
İşte bu sadece ve sadece bir dehşet

Bizim refikalarımız ve refiklerimiz
Anadolu akşamının tiyatorasında bekler

Köşe kapmacalarında koşan *fransız* kültürümüz
Kültürlü ve tok kediye rahibe ayağından
Bir kuyruk acısı kalmış fare intiharı
Siz miyiz yoksa biz miyiz?

28.10.2000 (18:50 pm) Ankara
Haldun (sonsuz)

İŞLEMİŞ BU SANA CAN
Kırılmış saatlerde vuruluyorken
Gözleri sana deliler gibi kırılıyorken
Sanırım aşk sehpası kurulmuş duruyorken
Tekmeledim ayağımın altındaki denizin yüreğini
Denizler gibi kanadım suyun akışında
Yürek vuruşlarında bir kereliğine değil
Binlerce kere ölmeye yatışın kıvranışında
Son burdaydı ve sanki gelişindeydi diye
Sonsuzca günbatımını izleyişimde...

Günbatımında sonsuzluğa koşan bir aşk
Mavisiydi ellerin kavuşmasındaki o gizem
Eşzamanlılık yoksa bir delirmenin eşiği
Aşkınam, sendeki güzelliğin bendeki beşiği
Tamam, olur, peki'lere koşan bir şaşkınam.....

Yalnızlığında bir denizin çığlığı gibi
Koşuyor umutlarım sensizliğin uçurumunda!..
,

28.10.2000 (10:05 pm) Ankara
Haldun (sonsuz)

SIIRLER

SU!!!
Sen susamışçasına dinlenen bir deniz
Irmakçasına akan bir güzelliğin beyazı
Renklisi hayatımın, beyaz renktir çünkü
Mavi renklerin en güzeli...

SU!!!
Suyum ben
Akarım, delikanlılığın sazlıklarında
Gizlenen bir göz gibiyim balık çapkınlığında

Göl gecelerinde denize özlemli bir sazan
Kendini turna sanır derinliklerde
Ben su!yum hem de denizde

Vururum kendimi balık gözlerine
Yıkarım öyle temiz bakarlar bana
Pul pul oynaşan yakamoz gözleriyle
Hep severler, hep sevmeye yüzerler

Su!!!
ama ben senim
sen benim içinmdeki o kocaman deniz
ve maviliğe acıkmış bir göl akşamısın
sabaha güzel suyum sabaha
gene akacağım sana
suyumla geleceğim sana...

Sen su!sun
susadıkça içeceğim bir denizsin
günbatımının tuzunda damağımda kalmış
tatlı bir acı
sen mavi su
ya da mavi bıçak keskinliğisin.....

SU!!!
Ben, sadece suya kandım!...

SU!!!
Zamanın kısa tarihinde, sadece bir andım!...

SU!!!
Sen su'sun, içtim içtim doyamadım!..

SU!!!
Kaç taneydi darbe?
Suya soyundum
Sayamadım!...

SU!!!
Herşeyimi suların altındaki renge bıraktım
O renk beni masmavi soydu
Doyasıya seviştim denizlerin koynunda
İlmeği bile gecenin boynumda gezerken
O doyumsuz suydu!........

Deniz kızı,
*siren* vuruldu bu sularda gezer hep


(*) siren: mitolojide deniz kızları, gemicileri dayanılmaz sesleriyle çağırırlar... Dayanamayan, gider...

Su gibi yağın denizlerime yağan yağmur olun...


Ben şiirim, şiir aşk, ve ben aşk'ım...

Ankara sularından bir damla 31.10.2000
Haldun (sonsuz)






SIIRLER

Sevdalı Bir Sevişme Sonrası AkarSU!!!

Saçların doluşuyor içlerime
Sevgilim gözlerin senin badem yer gibi bakıyor
Soyunmuş bir sevişmeye koyulmuş dudakların
Dudaklarımda nar çiçekleri açtırıyor
Sevgilim senin her dokunuşun beni sende solan
Bir çiçek gibi yeniden açtırıyor
Şimşekler parıldıyor içimde sessiz gibi önce
Aydınlatıyor sonra gökler gürüldüyor içimde
Sen sevgilim sen bir SU!!! gibi akıyorsun içimde
Küçük bir çiy tanesi gibi damlayınca yüreğime
Sen bende özleme vurulmuş yürekler gibisin
Sen yüreğimi çoğaltan bir şelale gibisin
Durmadan akıyorsun içime ve içim bir SU!!! şimdi
Sadece SU!!!
Sadece SEVDALI BİR SU!!!
Sadece SEVDALI BİR SEVİŞME SONRASI AKARSU!!!


11.11.2000 Ankara
Haldun(sonsuz)

BEYAZ ZAMBAK
sürgün veriyor acı
bir zambağın dibinden
renkler devriliyor
yine bir akşam kızışması

güneş tutmuş yüzleri
bırakmaz, sanki bir nar
çatılarda gezinen
is kokulu namlular

yüzleri beyaz zambak
sürgün veriyor
gene
acı...


20.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

ÜÇ KÜREK YÜEĞİMLE BATAN BEYAZ YELKENLİ
Sana sonsuz sevgiyi veririm
Yeterki çek kıyılarını döven dalgalarını kendinden
Balıkların alışkanlığını at öteye ve ağlarıyla gelen balıkçıları kov nefes alışında bile ey deniz
Balıkçıl kuşlarının gagasına batmış bir ağrıyla
dönelenirim yeter ki sen denizine dön diye
Denizimi senden önceki denizleri de katar içine
Sana veririm...

Ben Denizim!!!
Üç batman SU!!'!
Üç kürek yüreğimle batan beyaz yelkenli
Kırık yüreğe balıklar, balıklara balıkçıllar...
Hepsi neyse ne de
Bana sendeki denizler yürüyor
İşte SU!!!!

16.12.2000 (..) Ankara
Haldun(sonsuz)

MAVİ SEVGİ VE SONSUZ SEVİ
Yar eliyim elim siçradım aklıma
Bilmem ben kendimdeki şaşkın aşkıma
Ne deyim de beni ötelesin kendimden
Varayım aşkına...

Sormadan giden sabahın gecesine mum yakacak Delikanlı bekleyişler bir daha mı kocayacak
O başı dönmüş rüzgarlı tepelerin ardı
Berisi yok falanı diyemi dökeydi
Yüreğindeki şaşkına..

16.12.2000 (..) Ankara
Haldun(sonsuz)

MAVİ MARTI VE SONSUZ SEVİ
Mavi bir martı koptu ufuk eğrildi yay oldu
Çığlığı yayılırken sonsuza ellerime düştü
Mavi damlaların acısı yüreğimdeki pınardan
Dalgalandı, denizimdeki bütün SU!!!lar
Mavi martı uçuşundaki o kısa ve sonsuz anlar
Aklıma bıraktı yalnızlığımı uçarım şimdi o anlara

16.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

MAVİ KELEBK VE SONSUZ SEVİ
Şiir aşktır sonsuzu öldürürken bile
Sonsuz sevgiye bir delirmeyle başlayan
Bir kendini bırakıştır öteye
Şairin sevgisi şiirsiz olurken
Şiirin sevgisi aşk-ı bi memnun şair sevgisi
Hey güzelim kelebek şairim
Uç Uç Uç Uç Uç Uç Uç Uç Uç Uç Uç Uç Uç
Kelebek kanadında maviye konma sırasıyla Uç

Her uçuşta yüreğe konan bir kelebek aşkına hu
Deyelum aşuklar aşkına!

Aşk sen beni neyledin
Sana götürüp senden getirdin
SU!!! aşkına HU!!!

16.12.2000 (..) Ankara
Haldun(onsuz)

SEVGİNİN ÖZNESİ ÖZNENİN SEVGİSİ
sevgi sözcükleri
yağmur taneleriyken
çekildi birer birer
ıssız boşluklarına
yüreğin
önüne geçen ayrıksı duygular
pıtırak gibi fışkırıyorken
bilmez ne yaptığını o anda
sevgi bahçesindeki çiçeğin
besinlerini emer farkında olmadan
düşünceler
çiçek tamamen solduğunda
tüm ayrıksı duyguların ortasında
kalakalacak ve olmayan o şeye
tek taraflı sevgi diyecek günler
gelecek
ve acıyı yarımlamaya çalışacak boşu boşuna
o zaten bütünlenememiş sevginin acısını çekecek
tek başına yarım yarım..
şimdiden çektiğini sanıyor belki
daha vakit erken
sevginin öznesi ufkunda yitince belirecek
sevgi avutmalarına delirecek yürek
sonsuz sevgi avutmalarında yitecek slüeti sevgilinin
nesneleşecek
bir daha yaşanamayacakların peşinden koşmak nafile
işte denilecek bu da böyle bir şeymiş
sevgi yalnız acı verirmiş..
ihtiyatlı olmalı sevgiye, hatta mümkünse hiç yaklaşmamalı yanına, çünkü acı verecek nasılsa,
kaçmalı cesaretsizliğin sınırlarına
sonra beklemeli, birgün sevgi aniden gene gelecek!..
artık
sevgisizliğin edebiyatına sığınılmalı, sevgi sanılmalı ihtiyatla ve mantıkla yaklaşılan ilişkilerdeki büyük büyük sevgi sözcükleri!. ..
o en küçücük anları yakalayamadan
girildiği sanılmalı o eşsiz aşk bahçelerine
ayrıksıların cennetinde yaşarken sevgi sanmalı..

hayatım sevgi üstüne kuruludur benim, ben sevgisiz yaşayamam, evet, sevgiyi yaşamadan ne kolay söylemek..

sevgiliyle yaşanamayan sevgileri söylemek kadar kolay!..

sözüm yok elbette sevgiyi küçük küçük yaşayanlara
kıyısından köşesinden tutanlara..
ah canım seni ne çok seviyorum!.. ben de seni !..
ben de seni!... milyonlarca sevgiyle çevrilmiş etrafım!.. sözüm yok bu sevgilere!.. herkes zaten birbirini sevmeli!...hatta önce kendini sevmeli!..
sevmeli ki herkesi de sevmeli!...

Sözüm, öznesinde eriyebilen sevgiye
öznesini sevgiyle sulayabilen ve büyüten sevgiye!
gerisi her günkü gaile!...

14.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)




SIIRLER

DENİZİM BEN
Bir başka yalnızlığı ellerimle tutmak hüznü
bu sabah
yürek tıpırcıklarının geri sayımı
ve inatla kırılmak ellerine..

Bir başka zamanda hüznü yalnızlıkla boğmak
hepsi işte bi özlem nihayet
diyerek
ve sarsınıları bir otobüsle kaçırmak uzağa..

İZLERİNE BASAMADIM HENÜZ ÇOK ERKENDİ
GÜÇ KANAYAN BİR YARA ÖNCESİNDE
ACI İZLERİNE BASAMADIM, BELKİ ARTIK ÇOK GEÇ...

II
Martılar kapaklandı ellerime ve birdaha belki özlem unutacaklar ellerimde..

Ama olsun
zaman terbiye ededursun
ve benim ellerim,
çıkarıp uzağa atacağım...

Şehvetle belki bir küreğe tutunacak
belki de deniz koynuna sokulup
acı çığlığa titreyecekler...

Bir an bile ıslak bırakamadım gözlerimi
uzaktan bakıp deniz üstüne
kupkuru bir mavilik taşlaştı
ve boyna uzaklaştı gibi
çıldırdı balık...

III
Kürekleri kırılmış sandalın
altta balık üstte köpük gölge
durmadan oynaştı SU!!yun sevgisi
güneş doğup batar güneş
eli çapa tutar
ve deniz ve sandal ve balık
üç kez bakışıp gider ufka...

IV
Ay yüzüme sıkıştı tutamıyorum
kıvrık sakal ucum biraz hüzünlendi
kimdi o nasıl
bir baktım gene yalnızım..

Sıcak bir sabahın yüzüne vurdum
salıncak titredi ve bulut düştü
baktım çocuk uçuyor
sıçradım elii uzattım, tutamıyorum
buluttu bir sankiyle kaçtı
yağmura üfledim denizler boşaldı
yüzümü bir an unutamadan
bir baktım
ay tutmuş
gülümsüyorum...

V
AKILLAR SIÇRATAN BİR GÜNLÜĞÜM YOKSA DA
SAHİFELERİM OLACAK SU!!!LARDAN YAPILMIŞ
GÜNEŞLERİ GEZERKEN ERİTTİĞİM YÜREK
SU!!!YUMLA YAZILMIŞ SAHİFELERDEN BİRİNE ŞUNLARI YAZACAĞIM O ZAMAN!

Koca kentin ortasında küçük bir meydanlık ayırmalı
sevdiğime
bir kenarında deniz bağdaş kurmalı
öbür yanda karalar birikmali
küçük adımlarla ve dansederek...

Gün kokulu saçlarını bir yerde çığlık çığlığa
denize kapamış
kar suyundan yüzüyle
görmeli sevdiğim
meydanlığı...

Yankılarım teninde gezmeli
okşamalı
ürpertmeli...

VI
BAKTIM KÜREK SESLERİNİ ISRARLA İZLİYORLAR
GÜNEŞ YENİ RENKLEİNİ DÖKMEKTE O SIRA
VE SU!!! HASRETE DAMITMAKTA KENDİNİ...

Denizim ben
sonsuzdan kaynaklanıyorum!..

UULCA YAKLAŞAN İNİLTİYİ YALNIZ USTA BALIKÇILAR DUYABİLİR. AĞLARIN DİBİNDE BİRAZ DA HÜZÜNDÜR TOPLADIKLARI..
VE YAŞLI BALIKLAR AZ SONRA VURACAKLAR KENDİLERİNİ
SIRAYLA SANDALIN KIRIK KÜREKLERİNE...

Denizim ben
sonsuzda akarım ancak!...

NE ÇABUK KAYIYORLAR ELLERİNDEN
ŞEN ÇOCUK KAHKAHALARI DENLİ KAYGAN
VE BİR ANDA DALIYORLAR DERİNE...

Denizim ben
sonsuzla yıkanıyorum!...

YOSUNLAR NASIL DA MAHZUN VE YEŞİLİ UNUTACAKLAR NEREDEYSE
MAVİYİ?
NE MÜMKÜN!

BALIKLARI SIRASIYLA YOSUNLARA BAĞLASALARDI
VAKTİ GELİNCE BİRER BİRER TOPLANMAK ÜZERE
BAĞLANDIKLARI YOSUNLARI YİYEREK BEKLESELERDİ?..

Denizim ben
sonsuzca durgunum!...

SIRAYLA ÜÇ RENKTE BALIK KENDİNİ MARTIYA KAPTIRDI
ANCAK BULUTLARI GÖRÜNCE GÖĞÜN DENİZ OLMADIĞINI
ANLADILAR
VE YAĞMUR GEREKTİ GÖĞÜN ISLANABİLMESİ İÇİN...

Denizim ben
sonsuza yağarım!...

1984(sonsuz bir zaman) Muş-Ankara yolu...
Haldun(sonsuz)

DELİ BİR KAYA
Üstümde bir mercan kımıldıyor

Çok açıklarda bir gemi

Ben deli bir kayayım

Yalnız

Sorgusuz

Bağlanmış deniz altı doğası

Duruyorum

Rengarenk

Renklerle

Dipte...


Arasıra sesler duyarım

Hepsini duyarım

Sever, kucaklar

Beynime basarım...


Hep mercanlara baktım

Gemilere

Deniz yüzeylerinde yüzmeyi

Düşündüm

Havadaymış gibi

Dalmayı derinliklere..


Oysa,

Ben deli bir kayayım,

Yalnız...


12.8.1990 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

DUYGU UYUMASI
Dar sözlerde gezinir
Sorarım sıcak uzamların yalnızına
Napıyorsun burada
Yalan dolan üst baş açıkta
Bir düşünce şimdi öğürdü mü?

Yaprak kıpırdamayan durgunlukta bir kımıltı
Hayır rüzgar da esmiyor
Nasıl orda çiçekler
Yerini aldı mı
Başıma karlar yağıyor
Çiçekler mi ben mi biraz bela getiriyor aklıma
Uçussa duymazdım sesi
Hayır ben uyumuyorum ki
Dalgın değilim
Sıçrayıp görüyorum uykusuz aklımı
Sissiz bir sen tasarladım
İşte bu
Samimi bir rüya!...

Kımıldadı elleri unutkanlığın
Kınalı keklik uykusunda
Uyuyor musun duygularında?
Sevgili yarim
Kanıyorsun su başlarında

Kanatların değil
Sen değil
Tüy uçuşturan bir havada
Keklik tüyü vuruluyor acı bir avda
Buralardan kaç
Kaç keklik kaç
Kaç, bilinçli bir sevgisizliğe...

9.12.2000 (...) Ankara
Haldun (sonsuz)

ÇOCUK
Sonra
İçiçe geçmiş sevgi çemberleri
Gibi
Korkuya ve korkaklığa başkaldıran
Çocuk
Kendine fısıldadı seviyi

Sevi kendindeki tek şeyken
Kaçırdı belki
Mahallede oynanan
O tek maçı!!!

SU!!!ya kaçtı
SU!'! Ya kaçtı Ya kaçamadı
Bilinmez ama Maç bitti!

Çocuk, çamurlar içinde kalmış giysisiyle
Evine döndü...

Evi oldu
Ev çocuk dolu....

6.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

ÖLDÜM SEVİYİ
Sadece öldüm ve kendimden kalan sevi'yi
Yedim...
Dişlerim, sevi'nin artakalanını sıyırırken
ÖLüm kafatasımın içindeki o
Koca beyinli düşünce...

6.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

SONSUZ MAVİ SU
Ağız armonikası bir ezgiyi çalıyor
Derinden gelen ses ıssızlığın içinde
Sonsuz bir yüreğin mavi atışlarına koşuyor
Her yürek tıpırtısı bir martı bir kelebek
Gökyüzü tümüyle martı ve kelebek doluyor
Gökyüzü şimdi martı ve kelebek dansında
Sonsuz mavi dalgalanmasında
Gökyüzü, deniz ve günbatımına giderken
Martı ve Kelebek sevdası sonsuza akıyor
Sonsuz şimdi hep mavi
Sonsuz mavi SU!!!

4.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

MAVİ KELEBEK VE SONSUZ SEVİ

Bir tülü sarar uçuşu
Mavi kelebeğin.

Tülün bir yanında
Çarpar sevi yüreği
Bilinmez yabancı
Duygularda koşan
Kelebeğin mavi yüreği.

Sevi kendisini saran bir tül
Tül mavisi kısa bir an
Kısa bir an sevinin uçuşu
Kelebeğin maviye konuşu.

Kanadındaki ikinci beyaz
İşte bu mavi kelebeği
Sonsuzun öpüşü...

Sonsuz, Mavi Kelebeğe
Mavi Kelebek, Sonsuza
Sevi....*

2.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

KELEBEĞİN SEVİ ÖPÜCÜĞÜ
Bir minik mavi kelebek
Kanadında beyaz bir benek
Kelebek sevi'sinden
Kalmış, bir öpücük izi.

Bir minik mavi kelebek
Beyaz beneği sevgiliye
Bir öpücükle verecek
Uçacaklar yeniden
Kelebek Sevi'sine...

1.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

BALİNA
Bir kalabalık balina sürüsü
Kıyılara vurduğunda daha çok küçüktüm
Bilmiyordum böylesi toplu intiharlarını
Balinaların
Uzak denizlerden taaa içlere kadar
Niye geldiklerini bile merak etmemiştim
Yalnızca değişik ve acaip bir durumdu bu
Balinaları bir de balık sanırdım
Bir tanesinin karnını açtıklarında
Yüzlerce balık vardı içinde, deniz yıldızları,
deniz kestaneleri, deniz atları, deniz anaları
da cabası
Balinaların hepsinin karınları bembeyazdı
Hepsinin sırtlarında avcum kadar delikler vardı
Acıdım, bilmiyordum, balıkçılar zıpkınladı sandım
Birde, kuyrukları kocaman ve yataydı
Bütün balıklardan daha iri olmaları ve kuyrukları..çok farklı kılıyordu onları
Balinaların sırtlarına midyeler, istiridyeler, ve daha adını bile bilmediğim deniz canlıları yapışıktı...
Daha balinaların intihar ettiğini bilmiyordum
Balinalar kıyılara vurduğunda daha çok çocuktum
Bilseydim balık olmadıklarını
Bilseydim hep beraber intiharı seçtiklerini
Ne hissederdim bilmiyorum...

Balinaların artık toplu intihar ettiğini biliyorum
Nedenini ise hayır
Balinaların artık balık olmadıklarını biliyorum
Neden suyu seçtiklerini ise hayır
Sırtlarındaki deliklerin zıpkın yarası olmadığını
da biliyorum,
Kuyrumklarının yatalyığını ise hayır
Balinaların beni sevip sevmediğini ise
Hiç bilmiyorum...

Ama ben balinaları seviyorum.

1.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

ÖZLEDİM
Özledim elinin sıcaklığını
Dudaklarındaki sevimli gülücüğe kondurduğum
Öpücüğümü saklıyorum en güzel yerimde
Arada bir çıkarıp gülümsüyorum
Seni yeni öpmüşcesine.

Bir vapur iskelesinin yanıbaşında
Martılarla ben bekleşirken
Gelen telefonun
Geliyorum az daha beklermisin, deyip
Bir saniye sonra omzuma dokunuşunu özledim.

Özledikçe omzuma dokunuyorum.
Özledikçe herkesin içinde bile olsa
dudaklarımı emiyorum...

Seni seviyorum.

Sonsuz bir zaman (Ankara)
Haldun(sonsuz)

KELEBEĞİN ATEŞLE DANSI
Kelebek, yüreğimin içindeki ateşle dansediyor
Rengarenk kanatlarının hızı seviyi körüklüyor
Sevi şimdi bir yanardağ ağzından fışkıran ateş
Kelebek ateşle dansı çok seviyor.

Kelebek, ateş dansını sonsuza dek sürdürecek
Ömrü bir gün olsa da Kelebeğin
Sevisi sonsuza uzanacak...

1.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

BEYAZ MART ÇIĞLIĞI
Martı
Kanatları
Çırpar
Şimdilerde
Düşlerimde
Bembeyaz çığlıklar atarak
Sıçratır uykularımı
Özgürlüğün tek eksiği
Martısız
Bir mavi deniz
SU!!suz kalmış bir martı
Yoksa martı
Yoksa
Yok
Sa
Ö
Z
G
Ü
R
Beyaz bir martı çığlıyla sevdalanamamak mı?

30.11.2000 (...) Ankara)
Haldun(sonsuz)

SU!!!
Elleri
Ayakları
Gövdesi
Beyni
Hepsi SU!!
Gönlü SU!!
Kirletilse bile
durulan
Tertemiz
SU!!

30.11.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

SAYILAR/YAŞLAR/AŞKLAR
İlk deli aşkımı yirmisinde yaşadım
Sevgilimle yaş farkım ikiydi,

İkincisinde yirmibeşindeydim
Sevgilimle yaş farkım dörttü,

Üçüncüsünde otuzundaydım
Sevgilimle yaş farkım sekizdi,

Anlaşılan yaş farkı geometrik artıyordu
Otuzuma kadar,
Beşer yıl arayla aşık oluyordum

Şimdi kırkbeşindeyim
Arada kocaman bir on beş yıl var
Son aşkımla yaş farkım sekizdi
Üç kere beşer yıl onbeş yıl
Eğer aşıksam şimdi ve
Geometrik artışla sürmesi gerekseydi
Şimdi yaş farkım altmışdört olan
Yani henüz doğmasına ondokuz yıl bulunan
Bir sevgili olmalıydı..

Ama sayılar bazen aritmetik olarak ta artar
Üç kere sekizle yetinsem yirmidört eder..

Gerisi kolay bir çıkarma işlemi
Aşkımın yaşı mı?
kırkbeş eksi yirmidört
belki de kırkaltı eksi yirmidört...

30.11.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

TÜREV-İNTEGRAL/SEVİ-SEVGİ
Sevinin türevini alırsan sevgiyi
Sevginin integralini alırsan seviyi bulursun.

Demek ki sen, çok bilinmeyenli bir
Denklemsin.

30.11.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

KISA ETEKLİ BALIK
Kısa pantalonlu bir çocuk
Elinde tombul teyze
Gözleri simitçide
Simitçi acep nerde..

Kısa etekli bir balık
Gözleri çok kalabalık
Duruyor öylece tezgahta
Tombul teyzenin aklı fikri
Oğlanı çekiştirmekte..

Pazar yeri çok dağınık
Herşey birbirinin icinde
Köşedeki delikanlının
Eli işte gözü genç kız memesinde
Siliyor elmaları..

Küfeci çocuk pür telaş
Aynı yaşta çocukla
Koşturuyor peşinden
Tombul teyze bi haber
Habire küfeyi dolduruyor..

Derken olan oluyor
Genç kız tokatı patlatıyor
Delikanlı hayali bir anda kararıyor
Elmalar saçılıyor..

Tombul teyze genç kıza
Eline sağlık diyor
Kısa pantalonlu oğlan
Burnunu kızın kalçasına siliyor..

Kısa etekli balık
Tüm bunlardan habersiz
Akşama rakı sofrasında
Tombul teyzenin damadının
Midesine iniyor...


30.11.2000 (...) Ankara
Sonsuz

MAVİ özSU!!!
Bir okyanusun içinde doğdu mavi
Yüreğimdeki özSU!!!


Yüreğim bir özSU!!! da
Delirdi, gittikçe çoğaldı mavi
Masmavi okyanusa döndü gönlüm

29.11.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

SEVİ KAÇAĞI
Mavi sisli bir havada buldum sevi kaçağını
Minik bir bulutla örmeye çalıştığı yüreğindeki
Sevi, ince bir yağmur sızdırıyordu gözlerinden
Mavi sisli bir havada çaldım seviyi kaçaktan
Minik bulutun perdelediği duyguları aralayıp
Yüreğine girdiğimde
Mavi bir okyanustu gördüğüm
Kıpırdaşan dalgalarına uzandım
SU!!!larını avuçladım,
doymaksızın SU!!larla seviştim,
masmavi koynunda uyandım, seviştim
Uyudum, seviştim, uyandım, seviştim...

Durmaksızın bir maviyle seviştim.

29.11.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

PAPATYA/GELİNCİK
İster bir papatya tarlası
İster bir gelincik tarlası
İçinde hep bir özel papatya
İçinde hep bir özel gelincik
Bulabilen yalın yürektir aşk...

Sevgiyse papatyaların hepsi
Sevgiyse gelinciklerin hepsi
Hepsine birden duyulan aşkı
Paylaşmaktır o özel papatyayla
Paylaşmaktır o özel gelincikle...

Papatyayı gelincikten
Gelinciği papatyadan
Ayıran şeyse
Ne rengi ne kokusu
Aşkın delice tutkusu..

29.11.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

ÖZLEDİM
Özledim elinin sıcaklığını
Dudaklarındaki sevimli gülücüğe kondurduğum
Öpücüğümü saklıyorum en güzel yerimde
Arada bir çıkarıp gülümsüyorum
Seni yeni öpmüşcesine.

Bir vapur iskelesinin yanıbaşında
Martılarla ben bekleşirken
Gelen telefonun
Geliyorum az daha beklermisin, deyip
Bir saniye sonra omzuma dokunuşunu özledim.

Özledikçe omzuma dokunuyorum.
Özledikçe herkesin içinde bile olsa
dudaklarımı emiyorum...

Seni seviyorum.

Sonsuz bir zaman (Ankara)
Haldun(sonsuz)

KELEBEĞİN ATEŞLE DANSI
Kelebek, yüreğimin içindeki ateşle dansediyor
Rengarenk kanatlarının hızı seviyi körüklüyor
Sevi şimdi bir yanardağ ağzından fışkıran ateş
Kelebek ateşle dansı çok seviyor.

Kelebek, ateş dansını sonsuza dek sürdürecek
Ömrü bir gün olsa da Kelebeğin
Sevisi sonsuza uzanacak...

1.12.2000 (...) Ankara
Haldun(sonsuz)

OLMADI
Olmadı,
Yaşamak o mavi acıyı bir süreliğine
ve şiirsiz kalarak ödemek diyetini,
yapamadım!..

Oysa sanıyordum ki,
bir mavi sevi okyanusunda bir damlacık SU!!!olmak
ve yanmak acılar içinde kalınca o SU!!! damlacığı
şiir gelecek yeniden ve fısıldayacak kulağıma
ben o SU!!! damlacığından yarattığın aşkım!...

Olmadı,
ben ki şiir aşktır demiştim,
Siren'lerin büyüsüne kapılıp giden
bir gemi kaptanı gibi oturttum seviyi karalara!...

Bütün okyanuslardan, bütün martılar, bütün gökyüzü, bütün balıklar, nasıl çekilirse
öyle çekiliverdi birden içimdeki tüm SU!!!lar...

Olmadı,
şiir çağırdı bu kupkuruluktaki bir serap gibi
dudaklarımın değeceği o bir damla SU!!! gibi
ve fısıldadı kulağıma,

ben bir damlacık SU!!!yum...
sevinin acı ve tuzlu okyanu-SU!!!
benim...

Şimdi o bir damlacık sevgili SU!!!ya
kurumuş dudaklarımı yeniden değdirecek ve
bütün martılarımı, bütün gökyüzümü, bütün balıklarımı...
sonsuz okyanusuma bekleyeceğim...

28.11.2000 (...)
Haldun(sonsuz)

YİTİRİYORUM SONSUZU
Karmakarışık sonbahar yaprakları
Çıtırdatıyor ayakkabılarımın sesini
Dinliyorum Yürüyorum
Aklımın ucuna yaptığım bir gezinti bu
Sonbaharı sadece hayal ediyorum
Oysa dışarıda sonbahar bütün hükmünü sürüyorken
Ben hayalini kuruyorum
Belki eski sonbaharları yenileriyle
Değiştirmek istiyorum
Ama yapraklarını döken bir mevsim
Sonbahar
Kovuğunu açmış bir insana sonbahar ağacı
Dökülüyorum kucağına bir yaprak gibi
Titriyorum yalnızlığın artan kalabalığında
Sesini duyuyorum ıssızlığın rüzgarı
Başımın ucunda eserken...
Saçlarım karışıyor gene böylesi bir deliliğe
Hızların yakalanması isteğiyle geçilen
Duygu esrikliğine
Tutuluyorum
Tek başına
Kalakalmış

Yitiriyorum sonsuzluk duygumu!.

25.11.2000 14:30 Ankara
Haldun(sonsuz)

YÜREĞİMLE DENİZ YALNIZ SAATLERDE
Yüreğim
Saatlere uyarlandı
Kın sesi kılıç çıkardı dipten kara
Partal balıkçıllar toplandı
Saralı
Üç batman çeken kürekler aktı
Yüzümde
Dalgalandı küçümen
Suların saatlerine
Kum bıraktım
Sarksın dili nilüferin...

II

Tuşların aynalı dili
Dudağımı çizdi
Piano yürüdü
Ayaklarım kapaklandı
Kapısı sazlı kalenin
Güzl soyundu
Oynarım saat sularında kapı kımrıyordu.

III

Sırlı küp deniz doldu
Dışına balçık battı
Amfora
Akıttı saçlarını
Gemi
Baştankara paryalarla söktü zinciri
Dip sürüdü sökük
Dalgalar
Köpük bırakışması ağız ağıza
Söyleşti saatler
Yüreğimle
Deniz yanlız boşaldı sahilin saatine.

5.Eylül.1983 (12:00 pm) Ankara
Haldun(sonsuz)



SIIRLER

ATEŞ HIRSIZI/PROMETHE
Günbatımında durur ateşler içinde bir ses
Cömertlik içinde dağıtılan sevileri içmiş
Bir Promethe
Ateş çalar yüreğimin içinden.

Gümrüğü delmez mi hiç o asil hırsız
Kartallara ciğerini vermişken hele.

Ateş hırsızı!
Yeniden yanacak güneşlere saçını dağıt
Bu sözler benim değil
Kafdağının ardındaki o
Sevi ağıtlarına verilmiş eski bir yanıt!

Oooyyy!!!
Tutuşturan günbatımlarında durulan SU!!!lar...
Mavi gece yağmuru gibi akmış içime...
Taa içime vurulan SU!!!lar...

Günbatımları ateşten bir gömlek, tenimde durur
Yansam desem,
Ateşin SU!!!yuna
Yunsam desem,
SU!!!yun ateşine..

Sonsuz günbatımı ötesindeki sevi türküsü
Beni deli eder Ateş Hırsızı!!!

24.11.2000 (11:30 pm) Ankara
Haldun(sonsuz)
____________________________
SIRAT
İstemiyorum
artık bütün geçitlerimi kapatmanın
vakti çoktan geldi geçiyor.
dağınık saçlı bir deli olmak bile yetmiyor
kısacık kalana dek savrulsa
ve biçilse de aklımın ucunda...
yiğit dolu gecelerimin üstüne
"nur" yağsa da
kılıçtan geçirilmiş kefen mefen istemem artık..
sabah akşam bıktım artık soyulmaktan
usandım derimin üstüne giydiğim ışıltıdan
hiç bir şey istemiyorum ölmek için
ölümün yüz bin çeşidinden iğreniyor dokularım kulaklarıma fısıldanan o azrail masalını
duymamak için bütün böcekleri doldururdum ellerimle!...bütün toprakların bütün böceklerini...

İçmek tek anlamlı şey, üstelik alkol sağır değil
duygusuz değil bu kez...aklımı alıp alıp getirmiyor saçma uzaklıklardan
zorla sığdırmaya uğraşmıyor kafatasımın içinde
inleyen 'zavallı' beynime...

Sevgimin(sevgilimin değil!) derisini kanatıncaya dek ısırmak, kan içinde bırakmak dişlerimi ama
dilime bir damlası bile değsin istemem
tadını duymak istemiyorum aşkın!!...

Ellerimle yansıtmak aynıışıltıyı
söküp almak hoyratça
gövdeden fışkıran arzuyu koparıp
kaçırmak
hapsetmek içimdeki en derin karanlığa....

Cin dansının kıvrak çizgileriyle tatmin olmak
sabaha dek, sonra akşama dek....

Başını uçurduğum sevgimi
kağıt kayıklara bindirip
gövdesini uzaklara gönderip
sonra bakıp bakıp gözlerine
eni özlüyor gövden diye ağlarken
fısıltısını işitip sevginin sandallarının...

OKYANUSU SEYREDİYORDUK, OKYANUSU, BU SEVGİNİN GÖVDESİNİ, OKŞAMAKTAN ŞEKİLSİZ BİR YIĞINA ÇEVİRİNCEYE DEK, BOZARAK VE YOĞURARAK SEYREDİYORDUK!!!...

SONRA TEPSİDE KRALA SUNULMUŞ SEVGİLİ BAŞ
İKİ BİLLUR GÖZYAŞIYLA YAKARIYORKEN
GÖVDEMİ İSTERİM O ŞEKİLSİZ GÖVDEMİ DİYE BAĞIRARAK!

İstemesem de geçitlerimi açacak mıyım?
Geçecek mi bu yana o güzelcecik bedenleri
Aklını arayan incecik zevkleri
Birleştirecek miyim içimdeki karanlıklarda
Sonra derimdeki o uğursuz ışıltıyla
O kaçıcı buharı bırakacak mıyım başbaşa?

'Ruh'u bedenimden ayrılıp gitsin diye aşkın
Nurlandı tenim diye sevinecek miyim?

Ölecek miyim o anda ve en sonunda?

Alaycı bir patırtıyla kurşunlarken
saçma sapan görüntülü bir kefeni
gömülecek miyim sevinin derinliğine?

II

Günlük acısına dayanamıyorum artık
sunak taşının üstündeki yanan günlük kokusunun
öylesine benziyor ki tüm diyetlere
öylesine benzeyen ince yüzü
ve tam zamanında yakalanan gözündeki
o ince ve zekice bakışlarındaki pırıltı
bana;

KOLUMU KESTİM YAKALANMAYAYIM DİYE YAŞAMIN ATEŞİNE YETMEDİ diyor!!!

BAŞIMI KESTİM BÜYÜLENDİĞİM İÇİN O AKKOR SABAHININ IŞIKLI SEVGİSİNE diyor!!!

Yetmiyor, geçitlerimi açıp kapamak
Yetmiyor!!!!!

İstemiyorum artık
Bunu da istemiyorum!!

Tüm sıratlarımı kapamalıyım
bu vakit tam sırasıdır
ağlamamalıyım
ağlama sırası değil şimdi!

Sıratlarımı Sırattan aşağı atmalıyım!!!!!...

1980 Ankara
Haldun( sonsuz)


(Bu şiir, sonsuz günbatımımın, SIRAT şiirimi 20 sene sonra karşılaması)

BÖYLE DAR ZAMANDA
şu yırtınan gecemde
bir sussaydı şu duvarlar
ah bir çekıp gitselerdi
şu bir vakıt yaşanmış anılar
bir terk etseydi beni
mecburen sabretmek
ve gırtlagıma çokmeseydi üzünç
ben böyle alnımı cama yaslayıp
saymaya çalışır mıydım
yağmur tanelerini
hoştlamasını bilmez miydim
çakalları
ya da hiç bekletir miydim senı
böyle dar zamanlarda
böyle gözün yollarda

ne olur bekle
ne olur herşeye ragmen
terketme
mavi kaldıgım surece
ama...
ADİGE(Günbatımı)
_____________________________

KÜÇÜK YELKENLİ
Bir gün yelkenler nazlı bir rüzgarla doldu
Tam seyir vakti deyip çözdüm zinciri
Burnunu açık denizlere çevirdim
Küçük yelkenlinin
Dalgalar köpüklü izler bıraktı arkada
Beyaz öbekler bir çizgi boyunca bitişti
Martılar gagalarını batırarak izlediler.

Açık denizlere sürüklenen bir sürek avı başlayacaktı sanki...
Gözlerim beyazdan maviye sıçrayıp ağladı
Martı gagalarındaki balıklar anımsadığım tek şey olarak kaldı...

Geri çekilirken rüzgar, kıyıya taşıdı tek tek
Mavi parçalarımı dantelalarına işledi kıyıların
Özlem dolu gözlerim maviye düşen minik deniz dibi mineleriyle doldu...

Ah,
Bütün okyanuslarda birden patlayan
Dip fırtınalarımda aranan
Küçük yelkenlim
Seni ufka taşıyan koca soluklu rüzgarla
Giderken
Küçük girdaplarına kapılmak ve batamamak
kıyılara yakın yazgımızda varmış
Derinlik sarhoşluğuna kapıldık ikimizde
Maviler sardı heryanımızı öylece sessiz
Yatıyoruz şimdi sevgilimizin koynunda..

28.8.1983-24.11.2000 Ankara
Haldun(sonsuz)

BİR KÜÇÜK ÇOCUK
Bir küçük çocuk
İstavrit yerine izmarite atladı
Koca pabucun ezdiği bi cigara eskisi
Küf kokulu nefeslere püf dedi
Küçüğün aklında istavrit hiç gezmedi
Oysa küçüğün aklı okyanus kadar genişti..

Sayamadı
aklı karışık suyu soyamadı
su soyulmaz ki soyunuk zaten
sadece küçücük bir insanlık belirtisi!...

24.11.2000 (2:05 am) Ankara
Haldun(sonsuz)

ALTIN PULLU BALIĞI KARŞILAMA
Altın pulunu düşürdüyse balık
Olsun güneş parlıyor der geçersin
Diyenler evet sadece balıklı bir akşamı bekliyor
İçin diyenleri de geçersin
Sen sadece balığın sevgisine acıkmış
Geniş geniş bir deniz içersin
Okyanus içre deryalar gördüm o kendini kendinde bile bilmez filozof tavırlı okyanuslar gördüm
der
geçer misin?

Sevimli bir balık maviyi yüzmedi hiç
Karnı acıkmış balıklara sevdalanan bir akşam üstü
Gökkuşağı renkleriyle geldi ve sevimlilik yaptı..

Sevimli bir can balığa vurulmuş okyanular tanıdık
Okyanuslara çaresiz yüzen balıklara vurgun ağlar
Serseri yüzüşlerini gezdirir sanan ışık aldanması
Gibi bakan her kımıltıda kırılmayı huy edinenler,

İşte o balık
İşte sen balık
işte ben balık

Balıklara gelesice bir yaşam gecesine konuk!!

24.11.2000 (1:50 am) Ankara
Haldun(sonsuz)

SÜT KUŞLARI
Kıvrık uca uzandı ağzım
Ters çevrik ak bir tas çevresine
Kuzguni çemberler çizilmiş.

Süt damlacığı taşlaşmış yüzeyi delip çıktı.

Yar memesi çekiçle kırılır
Meğer ki dudağım değmiş.

Süt kuşları bundan sonra yayıldı.

Bir küçük beyaz kuş, bir küçük kırmızı kuş,
Bir küçük mavi kuş..

Bir de sen, bir de sen
Can...

29.1.1984(İstanbul)
Haldun(sonsuz)

BOŞVERİLMİŞ SABAH CAYIRTILARI
I
Günün dolar
çıkarsın sen de
olmuyor demirler arasından bakışmak
akarsın demirlerin arasından
hertür söyleşiriz
böyle de
ama olmuyor aklımda kapatma demirler varken.

Anında eskiyen
bir kuş gülüşü
kız ağzında uçuşan
kolaydı sevmek hayalleri.
Şerefsizim dalıyor gözlerim arada sana.

Günün doldu diyelim
çıktın sen
dedin ki okuduklarım bu
ve yüreğim
demir izleriyle iki bileğim
bunu yeniden yazdım yazıyorum
böylece...

Kabul mü etmeliyim şimdi
böyle erkenci kuş gülüşleri ardında
yazmaya doyumsuz elleri mi
kırmalıyım?


Hasret bir erkenci
dudaklar gölet
çalımlı gülüşlerin her yanı
saçaklanmış dizelerin buyruğu
çağırır
ay bir erkenciye akşamcı
ve yudumlanır şimdi..

Yudu yudum hasretimize çok uzağız
ve inanır ısın
gözlerim yaşlı
böyle yazışıma
ağlıyorum
olsun olsun bile diyemeden
yitirmenin acısı.

Ve
hani erken kalkmalar
erken düşürülmüş dizeleri, kağıdıyla
handiyse ülkemin ozanları
kuru candan başka yitirilmişlikleri
hani
sazlı damın kahpesi gibi dizeler
ve şiir?

Döküm işçisinin özentisiyle yürek dökmüş
hepsi bu.


II
Bakalım
bukağıya vurulmuş güvercin kanadı
çırpacak mı?
Belki guguğu
şizofrenisi
kırsalın kentlisi
efendimsi gülüşün oynağı
orta oyunu, karagözü
dirlik kavgalarının süsmesi
başını dizelerimle okşadım diye
şımarma!...

Büyük şirden başlı öküz ayağı duruşu
dünyasında
şiirin çoktan ölüşü
çoktan durgunluğu.

Günün dolar
çıkarsın sen de
bu anadolu zindanından
demir pasına alışık olmayan yüzünü
sürterek çıkarsın
vesvesen dolar ve gün üstüne azar
denizine yelken açmanın
mutluluğu ve sonsuz sevincini
yaşarsın
göğsün genişler
boşverilmiş sabah cayırtılarına
kulak açıp
bağırırsın
sen de...

Temmuz 1984 Ankara
Haldun(sonsuz)

YARARLI ŞEYLER
Yararlı şeylerle uğraşmalısın
Havalar güzel gitse
Bir de bahar gelip iyice yerleşse
Anlatacağım herşeyi birer birer.

Nerede bir kız çocuğu acil bir hüznü kucaklamış
Ve nerede bu mağrur unutkanlık
Hepsini anlatacağım.

Kısa notlar almalısın
Deniz dalgalansa
Bir de yaz ortasına çatsak
Anlatacağın şeyler olmalı senin de.

Ne zaman bir erkek boşlukları koynuna çekmiş
Ne zaman utanmış bir bellek
Ve saçları dibinden kesik neşe fırlamış
Sırıtkan çehrelerden
Yaşından sakin bir bela tohumu yeşermiş yüreğinde.

Geleceği bilen falcı gibi adeta
Yakınlık duydum hayatıma
KIrağı çiçekle aynı soydan mı bilmeden
Gene de sevdim ikisini de.

Kül benizli hayallerimde
"kültürlü" yaslara düşman oldum
Nedendir bilinmez
Şarkılara tel oldum vuruldum
Sesim en yüksek çıktı..

Üç vuruşkandı renk
Bundan ibaret sevgilere ad koydum
Hangi renk hangi sevgiye uyar
Bilmeden isim babaları
Anneler çoktandır unutkan bir sevgiye delirir
Ve doğurmak o tek sevgiyi
Deliliğin karnında acil bir bıçağın işidir.

Cenin çığlığınca kısa o an
Kabak kafalı neş'e de biriydi bunlardan
An boyu bıktıran kahkahalara çöreklenmiş
Bir soğuktu...

Bir mermeri kesiyor sadist mermerci
Boyna kızgın sular akıyor mermere
Ve "kültürlü" bir taş habersiz ıslanıyor.

Unutulmuş bir kızgınlık sıçradı
OLur
Taş gibi dansediyor..

KIsa bir andı o an
Üç soluk çektim ciğerime
Üç renk...

Akşam alacası dağıldı
Deniz göğe kanatlandı
Geçerken milyon kişi saydım
Kristal beyazına yapışmış
Simgesel
Sırıtkan bir çehreydiler...

Bir de çığırtkan boyacı
Paletinde salt üç renk
Gözümü boyamaya üşüştü
Birde aynalar
Olmazlandı yüzümü görmeme
Bir de kahır
Kalmadı geride...

Kulağıma tırmanıyor sesler
Uzun akşamların paçasından tutmuş
Çekiyor
Alaşağı edilmenin terini yalıyor utanmazlığın arsız dili...

Ses duymadım...

Neden sonra yüzüm yaşlandı
Gökgürültüsü arasında bıraktım
O küçücük damlacığı...

Mart 1984(Muş)
Haldun(sonsuz)

SAHİP OLMAK CİNAYETTİR
İçinde geniş bir güçlülük gülümser
Sonra, ikiye, üçe, dörde, beşe bölünür anılar.

Çiçeklerle donanmış gelin arabalarından yükselen
O cenaze kokulu gülüşler
Geçmişin ceset gölgelerini düşürür ardına

Takılmak isterler
O rahatsızlık kovuğundan henüz çıkmış
O güzel kalıbın peşine

Yaşam acısının önceki kovuğu
Taşbebeğin kalbine ilişir
Ağızlarda sevgi sözcüğüyle serinlemiş bir koku
Aç düşlerin üstüne serpilir

Ey genç kız
Gene suya at kendini
Bak taşbebek ağlıyor
O kovuk gibi kalmış kalbindeki sızı
Çengellenmiş anılara taşbebeğin
Ey genç kız
O güzel kalıp ağlıyor
Geçmiş boğazına parmak sokulmuş bir sarhoş gibi
Öğürüyor...

Kuşatılmış taşbebeklerdi
O güzel kalıp sıkıldı mı
Gönülde soldu
Sonra tüm gök kubbe kımrandı
Ufuk eğrildi
Ve durdu...yavaşça devrilirken gölgeler
Dudaklar soluk mavi rengi çatlattı...

Ey genç kız
Kendinden sözet biraz
O dumanı tüten evin bacasından çıkarttığın
Şiirden
O mavi gökteki
Beyaz martının ötüşünden söz et biraz...

Şimdi burun kanatlarını
Çiçeklerle donanmış
O gelin arabalarından yükselen
O cenaze kokulu gülüşler
Hırsla şişiriyor...

Burun kanatlarına şimdi
Katran ve yosun kokusu dolmuyor
Birlikte gezdirdiğin o taşbebeği şimdi
Karalara vura vura ağlatacaklar

Ey genç kız
Gene suya at kendini
Bak
O güzel kalıp ağlıyor

Mayıs 1982(Ankara)
Haldun(sonsuz)

A MERICA OF BEAT GENERATION
1

Şu anda varsayalım
Sen Şİkago'dasın
Gogo çocukları gibi takırdayan dişlerinle
Takırdıyorsun

Handiyse bir bıçak soktun
Böğrüne
Kenar mahalle negro'sunun
Şikago sokakları çok dolu
Sen tenha bir saat seçtin
Negro kafandaydı
Bir bıçak soktun
KInına
Saçakları da kızılderili...

Negro
Ne güzel olur kızları
Negro
Ne güzel olur anımsanan düşleri
Kara Afrika hemen çağrışır
Laka tak tak lak taka
Laka luk Afrika
Şikago sokaklarında gezinen
Negro'n senin...

Şu anda bırakalım negro'yu
Sokak sokak dolanan o kara derili
İmge'yi...
Varsayalım ki ırkçısın
İnsan hakları da ne ola ki
Şimdi
Kara şiir yazmak için
Karadan sıçratmalı düşünceyi
Varsaymayalım ki
Burada doğdun
Belki Amerika'lısın
Belki Amerika'dasın
Negro çok çok
Irk çok çok
Bir kıtanın iklimindesin
Ee
N'olabilirdi yani
Irkçılığına şiir
Çok yağdı senin...

Şu anda sürdürmeyelim
Şiirin negro negro gezinen iklimini
Güzel olur negro kızları
Güzel mi olur acep
Güzelim negrolaşır mı şimdi
Kararır mı derisi çağrışımlar fırtınasında...

Bir kızılderili Amerika
Ağzı pis kokar mı acep
Siu güzeli nasıldır
Düşümde tırtıl tırtıl
Kıvranan gövde
Toprak tende gezinen
Kurtlu Amerika'lım gibi
Bir negro'mu yoksa..

Gözleri tırtıl
Yarılmış teni kızıl
Ve avuç içi beyaz
Bir mavi geceyarısı mı
Bu lanet iklimde açan
A Merica'mısın
A Merica'ya mı gidiyorsun...

Mavi, beyaz ve kırmızı
Hepsi okyanuslar
hepsi kıtalar
hepsi gökler
Gibi mi...

Şikago sokaklarında dolanan
Açgözlü
Negro bakışlı
Aç karınlı mısın...

2

Masmavi bir gök düşledi hep
Kara gözlerini açtı
Ve kızılderileriyle
Açtı
Kitabını okudu
Beyaz satırlara yazılmış...

Şikago'da mısın şimdi Ankarada'mı
Hep söylenen
Küllerinden dirilecek
Masalsı bir insan tanrı mısın...

Lanet bir hızla ilerliyor
Lanetli bir karabasan
Düş'müsün sen...
Öteki sayfaya alelacele geçen
Bir düşüş'müsün sen...

Kaçan bir iz bırakır gibi yazan
Negro türküsüne özentili
Ve aç kağıtların
Aç pezevengi'misin sen...

3

Amerika
Ginsberg
Ferlingetti
Amerika
A Merica
çıldıran sensin
Negro popoları gibi çıldırdın
Çılgın kızılderili
Merican
Güzelin
Tammüdün
Cinayetin
Tammüden işlediğin
Kara derili kızıl derili
Çıldırışın senin..

Çıldırdığın
Çılgınlığın
Herşeyin senin şimdi buralarda
Şikago'da mısın Ankara'da mısın farketmez
Sen sadece
A Mericasın...

1981(Ankara)
Haldun(sonsuz)

MAJİSKÜL DİLLİ CADDELER
Bakıyorum da
Caddeler artık sarkıtmıyor dilini
Sanatçılar artık yaprakların altından
Aniden fırlamıyor
Palyaçolar resimlerde tutunamıyor...

Kovulmuş bir sessizlik sırıtıyor kentin üstünde
Baca diplerinde 'illegal' kol geziyor
Kurum kurum dökülüyor şöminelerden...

Bir kadın
Bileğindeki bileziklerin hırsıyla ağlıyor
Çifter çifter geziyor sevgililer ama tek sıra
Park ve Bahçeler Müdürlüğü'nün komutlarıyla
Çifterli bir sıra selvi baş eğiyor...

Kundak bebeleri memeler tükürüyor
Annelerinin suratlarına
Bir adam gözyaşlarını ceplerine dolduruyor
Gizli gizli ve sebepsiz yere...

Bakıyorum da
Tüm sakinleri kentin selam durmuş
Komut alıyor biteviye
Kadınlar birbirini dürtüp kollarıyla
Gösteriyorlar delikanlıyı
Soruyorlar:
gördün mü ne yakışıklı ama...?
Kadınlık baldırlarına çimdikler atıyorlar sonra
Bu izlere zaten yıllardır dostçasına..

Bakıyorum da
Başıboş havlamıyor hiç bir köpek
Eğitimli bir koro uluyor
Şef başlarında havayı
Değneğiyle dövüyor
Medeni köpekler bunlar
Medeni kemikler yalıyorlar
Ve arasıra ısırıyorlar da tabi...

Bakıyorum da
İçerdekilerin dışarı fırlayıvermesi
Dışardakilerin içeri girmesi
Manzara-i umumi'ye bir değişiklik getirmeyecek

Bakıyorum da
Ceplerim ıslak ıslak...

12 Eylül 1981(Ankara)
Haldun(sonsuz)

YATAĞIMIN KAPRİSLERİ
Zevat davetten dönüyor
Döndü
Nedir bu yan dönmeler
Topuk vurmalar neydi
Sor bakalım neydi gücenik nazarlar o kırıtışlar
Hesap sorarcasına Kürkler
Antrede miydi Yoksa karılarını salona
Kürksüz mü aldı bu cici smokinli beyler
Gerdanlıklar mı parlıyor
Avizelere dolan ışıltılar mı
Göz alan neydi
Hangi gecenin
Zevat az önce davetten döndü...

Ben yatağımda dönüyorum Döndüm
Hani yıldızlar Hani yıldızlar
Penceremin pervazında çiğ soluklar
Nedir benim bu yatağımın kaprisleri
Kapat gözünü be adam...

Bir homurtu ve ıssız farları mı gecenin
Gözümü aldı
Zevat bizim komşumuz mu
Komşumuz musunuz
Karılarınız antrede mi
Kürkleri odama mı aldılar yoksa
Bu cici smokinli beyler kürklerle odamda
Niye dansediyorlar
Kürklerine mi yoksa...
İşiteceğim şimdi zili basıyorlar
Zilli karılar mı aldılar yoksa
Kürklü bir gece mi
Kış mı dışarısı
Zevat hamgi kış Davetten dönüyor mu
Soluk çiğ Pervazında penceremin
Zil seslsri uğulduyor
Uğuldadı
Kaç gözkapaklarım var uyanmış
Kaçı uyuyor
Uyudu
Nedir benim bu yatağımın kaprisi
Kapat gözünü be adam
Hani
Yıldızlar mıydı Zil
Yoksa Çiğ
Kar mı yağıyor Yağdı dışarıda Hangisine komşu
Zevat
Hem kalkmalı şimdi Dolapta kürkler mi var
Karıları mı bu cici smokinli beylerin
Buz gibidir
Davetten döndüler mi
Kış mı Dolapta ne var sebzelikte

Su mu içmeli uyumalı mı
Nedir bu kaprisler gece bitmedi mi
Yan dönmeler bu
Sor bakalım Yarın zili bastılar mı
Davette miydi karıları Komşularımız mı
Buzlukta kürkler mi var Bu ne oğuk
Cam mı açık Bu çiğ ışıklar niye doluyor gözlerime
Farlar mı Kim o Kimsiniz
Döndünüz mü davetten Su yok dolapta kürk var
Kürkler
Sizinle mi Karılarınız soğuk mu Kürkler sıcak mı
Uyuyun cici smokinli beyler
Dansetmeyin

Yatağımın bu kaprisleri de ne oluyor böyle.

17 Kasım 82(Ankara)
Haldun(sonsuz)

GEZEMİYORUM SEVGIMI SUSUYOR

Gelince konuşuyoruz
Hiçbir şey yok ortamda
Hava bulutlu ya da açık olsun isterse
Gelince konuşuyoruz.

Hareketler durgunluk içinde
Havası alınmış lastik bir balon
Kaslar kımıldamıyor
Masaj yapsın bazı eller
Bazı eller masaj yapıyor.

Gelince konuşuyoruz
Gidince konuşuyorum
Susuyor.

Gelince susuyor
Hareketler durgunlaşıyor
Balonlar şişiyor Akşam oluyor
Akşam olunca konuşuyorum
Yalnız akşamları
Susuyorum
Akşamları yalnızlık bela.

Dinliyor, dinliyor, dinliyor...
Dinlemiyor, susuyor, konuşmuyor...
Durmuyor, duramıyor sesler biteviye
Geldi işte, gitti
Giderken geldi
Gelirken gidiyordu çoktan.

Hava bulutlu ya da açık olsun
İsterse gidiyor
Haykırış beynimizi yıkarken
Susuyoruz
Hareket bükülüp, kırılıyor
Haykır...

Mahvoluyor, herşey düşüyor
Susunca kırgınlık
Beynimiz sıçrıyor .

Susunca dünya
Alabildiğine sesler
Sessizleşince
Yığılıyorum kollarına sevginin
Kollarında sevginin etim yanıyor
Yorgunluk düşüncemi yakıyor.

Yoruluyor konuşunca sevgim
Susunca da ben yoruluyorum
Taşlaşıyorum bu yorgunlukla
Harfler baskın veriyor.

Kitaplar okuyamıyorum
Gezemiyorum
Onlar öylece duruyor
Gezemiyorum sevgimi susuyor
Konuşmuyor
Hiç kimse
Hiç bir şey
Hiç bir kitap
Anlatamıyor susmayı
O majiskül dilli caddeler de
Anlatamıyor...

Sevgi uçuyor
Sevgi siklotronda
Sevgi parçalanıyor...

1983 Ankara
Haldun(sonsuz)

EFLATUN KAÇIŞLAR
Anladım, sürahiler dolusu rakılar içmişsin gene
Gözlerin çelik çelik, Potemkin zırhlısı'nın
Gövdesince parlıyor
Topa tutuyorsun kışlık sarayı
Mermilerin ıslak ıslak
Martı tüyü gümüşiliğinde ıslıklıyorsun havayı...

Kan rengi çıbanlar gibi gülüşün
Dermansız bakışlar yakalayıp, suratlara patlıyor..

Anladım, gene rakılar dolusu
Sürahilere kırılıyorsun
Kırıyorsun yorgunluğun en dibinde
Birikmiş anıları..

Nereye bu yolculuk
Sormadan edemedim
Nereye bu eflatun kaçışlar
Bu maviyi yeniden çalışlar
Bu serzenişler
Bu sevi'ye yeniden dönüşler
Bu mahvoluşlar...

Nereye
Nereye
Sormadan edemedim.

Temmuz 1983(Ankara)
Haldun(sonsuz)

AK BİR BALIK
Ak bir balık zıplıyor geceleyin koynuma
Yatağım okyanus ve yüreğim bir zıpkın
Avlanıyor göğsümde bir balık
Gözlerim yumuk, avuçlarım yumuk
Ter içindeyim
Uykum kan ve dünya gözlerime kaçmış.

Kırık sular özlüyorum
Kırık sürahi sapları
Ah, bir de zaman...
Bu yalnızlığa ve bir de zamana vuruluyor balık.
Ak bir balık mavi bir balığa katlanıyor.

Ay ve güneş gördüm yanyana
Suda bir iz bırakıp kaçan ay
Ve buna yanıp tutuşan güneş
Hem o'na hem o'na vuruldum.

Ne bırakıp koşabiliyordum zamana
Ne durabiliyordum güneşe karşı
Gündüzleri bir delirme
Ve durmadan eriyen damarlarımda uyku
Yok geceler
Yok balık
Ve ak bir zaman mavi bir zamana su...

18.1.1984(İstanbul)
(23.11.2000 /Ankara/Bu şiiri yeniden yazmak istedim ama değiştirmeye kıyamadım)
Haldun(sonsuz)

BİR SEVİŞME SENFONİSİ
Yüzyıllık bir yalnızlık rüzgarında
Yüreği, yine bir SU!!!ya, titriyor.

SU!!! şimdi mavi okyanusun o güzel koynunda.

Mavileşen bir derinlik içinde yüzen minik
Bir balık nasıl ağların gözlerinden geçerse
Sevi de öylece
Yüreğin okyanusunda özgürce salınıyor.

Minik öpücükleri minik balığın mavi SU!!!yu
Öpüyor.
Su kabarcıkları içinde bir sevişme senfonisi
Mavi ezgilerini yayıyor durmaksızın SU!!!ya.

23.11.2000 (11.11 am) Ankara
Haldun(sonsuz)

YÜREĞİ AKLIMA SU!!! SERPİYOR
Yüzünü görmek de bir şey bilmem mi
Ama geniş geniş bir denizde yüzmek
İşte o balık benim sevgim gibi yüzüyor
Sevgiyle dalıyor aklına ve aşk sıçratıyor...
SU!!ya...

Sesini duymak da bir şey bilmem mi
Ama geniş geniş bir okyanusta sevişmek
İşte o mavi saçlı deniz kızı sevgiye yüzüyor
Aşk'la sıçrıyor yüreğine ve sevgiye dalıyor...
SU!!da..

Aklım yüreğiyken
Yüreği aklıma SU!!! serpiyor...
Mavi'min...

22.11.2000 (1:00 am) Ankara
Haldun(sonsuz)

KOZMOSUN RENGİ
Ben bugün kozmos'un resmini gördüm
Ayrılamadım görüntüden
Ben bugün kızımı görüyorum
Ayrılamam ondan
O'da bir kozmos kadar gelişmiş
bir yürek taşıyor özünde
ve büyüyor bilincinde tertemiz

Tertemiz yüreğinde kozmos'un garipliği
Akciğerlerinde ise oksijen isteği
Bir karadelik mi ne?
Bilinmez

Ama bilimin gelişmesi isteği
Yürekte dönelenip durur

Nedir bu diye sormadan sarıl bilime çocuğum
Sevgiyle aynıdır bilim

Nasıl, neden,ne kadar?... sorular...
Seni yaşatacak çocuğum!...

Çocukluğumuz ve büyüklüğümüz
Aynı Kozmos'un genişlemesinden ibaretse
Ve doya doya alamadığın oksijen'in ismi
Bilim değilse!...

Yeterince sevemeyeceksin çocuğum
Sevilemeyeceksin...
Kızım
Ilgaz'ım!!!...



Eski ve yeni tarihler içiçe geçmiş bir zaman... Ankara 20.11.2000
Haldun(Sonsuz)

SONSUZ SEVGİ OKYANUSU
Beyaz bir kayık dalgalar içinde
Mavi sevişmelerinde balıkçı
Kayık, dalga, balık içinde...

Pullar açıyor deniz alacası
Gözleri alaca maviler gibi yanar
İçerim bakışlarını sevi'nin...

İçlerime çekilen bir deniz
SU!!!yu
Hayır hayır bir okyanus
SU!!!yu...

Balıkçı beni sezer
Ben sevi'yi
Sevi denizi
Deniz beni sever...

Beyaz kayık gider
Dalgalar okşar saçlarını
Mavinin
Sevişmelerinde...

Balıkçı ve ben aynılaşırız
Beyaz kayık ve deniz
Dalgaları sevi'nin ve mavi
Aynılaşır...

Sonsuz sevgi okyanusunda...

17.11.2000 8:20 pm Ankara

Haldun(Sonsuz)

KAÇ EL VUR GÖZÜNE SOR KAÇ GÖZ ÖZÜNE BİR
Küçük bir el uzanıyorken sessizliğe
Yırttı dalgaları korkunun sağırlığı
Karanlıklar üstüne basmış ayaklar topal
Allahlar gibi çökmüş beyinde bir küçük benek
Sorusuzluk dünyasının küçücük yakarışları
Haykırışlar ıskalıyor aynalar olmazlanınca
Bakmıyor küskünlük yüzünü dönmüş kendine
Kalakalıyor sıska bir köpek enikliği
Çarpılıyor ağız kocakarı rüyalarına...

Dermi ki acep ben sırasız bir el
Karaya vurduğum o dalgaları kıran el
Geldim delirmenin deryasına vurulan bir el
Kaç buralardan ötele kendini
Kaç el vur gözüne sor kaç göz özüne bir...

16.11.2000 Ankara
Haldun

MAVİ SU!!! ŞİİRİ
Mavi Su

Maviydi sorunca sesi
Kulaklarda mavi olur mu?
Olmaz mı hiç
Seslenen can
Maviyse
Beynin her damlası gibi
Akıyorsa sevgiye
Olmaz mı hiç
Tüm maviler birleşip
Gelmez mi sözüne...

Sessizliğin fırtınası esiyorken yüreğe
Bir damla mavi hep damlar ya
İşte öylesine bir can şurda
Kıvıl kıvıl akıyorsa yatağına dersin ya
İşte yakalayıp çıkarmanın tam vakti
Mavi yüreğini
SU!!! gibi SU!!! gibi SU'lara atmalı...

Berrak SU!!! lar seni çok ıslatacak
Yıkayacak yeniden seninle SU!!! olacak
Ve SU yeniden mavi olacak
Şiir mavi olacak sevgisinde
SU!!! sen
SU!!! ben
SU!!! mavi
SU!!! eşsiz bir sevginin rengi...

16.11.2000 10:00 pm Ankara
Haldun

PUSLU BİR AŞK
Üç kez derin soluk çektim ciğerlerime
İşte dedim işte bu temiz hava benim istediğim
Renklerin cümbüşüne uğrayan aklımla
Gezdim, hep bir kış günü arifesi sandım sevgimi
Üç kez söyledim o sihirli sözcüğü:

Fra lipo lipi!!!
Fra lipo lipi!!!
Fra lipo lipi!!!

Ben çok sonbahar yaprakları gibi düştüm
Rengarenk aklıma sihir sevginin rengiyken
Sevginin kollarından düşen bir kucaklayışı
Kaç kere saydıysam aklımdan düştü hep
Kaç kere gözün gelip geçti rüzgarlarımdan
Rüzgarlarınla coşan bir yalnızlığı fısıldarken
Sebepsiz sonbahar dallarına kaç kere kırıldım
Kırdım yalnızlığı sevişmenin koynunda çoğalıp.

Ben sendeki yalnızı buldum
Sendeki beni istedim sende
Bendeki sevmeni istedim hep
Sonbaharlarda düşen rengarenk yapraklar gibi
Kolarıma..

Sen bendeki çoğalma
Ben sendeki yalnızlık
Ve aklım çok kalabalık
Bu sonbaharlarda severek yaşayan aklım...


15.11.2000 (12:35 am) Ankara
Haldun

ŞİİR
Şiir sanki kendi hafif tüylerini takmış
Uçuyordu havada bir kuş kanadı gibi sakin
Hava boşluklarına süzülen bir söz
Ve içinde açan binlerce göz çiçek gibi
Uçuyordu boşlukların ardına ve önüne
Kaçan bir akşam sesi vurunca kulağına
Saçıyordu sanki gene o eski aşkları gene şiire

12.11.2000 Ankara
Haldun (Sonsuz)

SEVGİYİ ÜRETMEYE BAŞLAMAK
Paslanmış demir gibi gözleri acı yağmurlardan
Ufka baktım sanıyor ne ki hiç bir şey görmüyor
Asmış ufku donuk puslu bir bulut gibi uzağa
Bakışları sevgiyi durmaksızın oralarda arıyor
Oysa sevgi tam içinde, yüreğinde ve beyninde
Başlayacak üretmeye onu önce kendi bilincinde
Sonra paylaşacak usulcacık sevgililerle
Hoyrat fırtınalarda savrulmayacak o güzel aşklar
Ancak sevgiliyi kendi içinde görmekle başlar.

İşte o zaman demir gözlerin pası silinip
Yağmurlarla su verilmiş çelik gibi bakacak
Hem içine hem dışına doğru sevgilerle akacak..

9.11.2000 Ankara
Haldun (sonsuz)

HEP ŞİİR TADINDA
Yaşayacağız
Martı çığlığı gibi kısa olduğunu bilmeden
Ömrümüzün ilkbaharları geçecek bulutlarla
Denizimiz kabaracak fırtınalarla sevişirken
Şen kahkahalarına gökkuşağı renklerinin
Katılacağız içimizdeki delişmen çocukla beraber
Seveceğiz, aşıklar olacağız koynunda SU'ların
Hastalıklarımız bile özlem tadında bir duygu
Maviye, vurgun yemeye aldırışsız dalgıçlar gibi
Dalacağız
Biz hep severek yaşayacağız güzelim
Hep şiir tadında kalacağız ölsek bile.


8.11.2000 Ankara
Haldun

EFTELYAM DENİZ KIZIM
Sana bak benim denizlerime derken
Aklıma yağan kar gibi söylerken ben
Al beni denizkızım 'EFTELYAM' tiyatoram'da ki çadırım
Çıldırışım'da ki acilim, bekleyişim
Deniz'im...

Ben sana hep çıldırdım!

Çılgınlığım!... SU!!!

4.11.2000 Ankara (10:00 pm)
Haldun

AŞK SENSEN SU!!!
Ben ellerime kaldım
Beyaz bir sıcakta ağladım
Sanrılarını içtim doyumsuz
Kara saçlarında bir akşam kocamışlığına ağladım
Gecelerde bir garip bakardım
Diyemem ki ben garibi kendimden attım
Salakçasına bir söylem içinde bir tuhaf
Tuhaflık içerisinde tuhaf gibi
Kaldım...
Dedim ya ben kalakaldım sana...

Saçlarını kalçana dök kaşını kaldır sonra
Ben öperim sonra bile demeden önce senin
O güzelliğini ve çeker giderim bir akşamı
Ağrıtan yüreğimle
Vururum kendimi sokaklara
Sokaklarda vurulurum bir yosma başım
Yosun sanıp çiğnediğim o denizin
Sahici sularında...

Ey!! kır bu dümeni benden
Yok bende bir eser yelkenden!
Sana geliyorum ben
Rüzgar istemem!...

Rüzgar sen!
Sen aşk isen!

SU!!!

4.11.2000 Ankara 9:00(pm)
Haldun

YALNIZLIK VE SU!!!
İstemiyorum gölgelerde kalmis bir yaprak
Düsmüs galiba erkenden kendi basina sulara
O denizin sonbahardaki haline bir basina
Yarenlik edecek
O yaprak denizimin caninda gezecek hep usulcacik
Dinleyecek yüregi evet o yaprak yüreği dinleyecek
Denizim sularini aska açacak yeniden ve Kayaliklar galiba sona erecek doruklarindan
Atinca bir basina sularin sevgilisi
Su!!!lar sevecek onu tek basina
Kendi doruguna çikisinda...

Kimse yoktu o sira
Yalnizlik ve su vardı...

Ankara 3.11.2000 (1:10 a.m)
Haldun

GİT KENDİNE SU!!!
Git kendine SU!!!
Gelemeyeceksen
Git kendine vur
Aşkı ve denizi...

Ankara 3.11.2000 (1:30 a.m)
Haldun

BEN BURADA BEKLERİM
Kalakalmış değil başım
Yok demiyorum ocakta aşım
Başım ağrıyor sadece bu yalnızlığa
Aşım bakmıyor başıma..

Karanlıktan çıkan SU!!!
Şiirin mavisi SU!!!
Mavinin şiiri yazılamaz
Çünkü SU!!!
Sensin...!
Ben sendeki su damlası...!
Deniz'in tüm varoluşunda ki
Gidişi Sirenlere....!

Ankara 3.11.2000 (1:35 a.m)
Haldun

CAN
gece karanlıkları basıyor aklımı
sabaha dek uyku yok can yok
kırılmış dalgalar yürüyor yüreğime
beni karabasanlar basıyor aklım lohusa
al basıyor yatağımda al basıyor
beni karanlıklar basıyor
gel ey can al benim yüreğimi çiğne yeter
ki sen bana can verdin benden beter
gel al elimi
gönlüm senin elinde

Haldun(sonsuz)

BÜTÜNLEŞME
Kız,günş ışınlarıyla kızarmış denizde saman sarısı saçlarırnı yıkarken, ardında, kumsalın beyaz kumlarını havalandırarak koşan al atı sezdi.

Rüzgarın tatlı ve hafifi esintisi ensesini okşadı. Ensesinden başlayıp omuzlarına inen, oradan aşağıya, vücudunun derinlerine ve iki yana açılmış kollarına yayılan ürpertiyle, derisi milyonlarca yağmur damlasıyla bezenmişçesine kabardı.

Arkasını kumsala dönük bırakan duruşuyla, ağır ağır denize gömülen bir tanrıçaya benziyodu.

Biazdan görüntüsü yitiverecek gibi, sabırsızca, gözlerine doldurmak istrcesine baktı kıza. Yüzyılarca anımsanacak olağanüstü bir görüntünün, belki binlerce yılda oluşmaş çizgi ve renkleriyle gözlerini tıka basa doldurmak istercesine, bakışlarını bir an bile çekmeksizin baktı. Bulunduğu yer ve zamandan kopup, insan düşüne doğru bir gedikten geçti...

Şimdi artık o da kumalda. Kızın adımlarken bıraktığı ayakizlerin yanıbaşında, al atın nal izlerini görüyor...

Bu kısacık sürede bakışlarının kızdan kurtulması, onu ikiye bölen bir yalnızlıkla, geçtiği gediğin bu yanına doğru itelerken; düş v gerçekliğin ayrım çizgisinde tutunuyor.

Tutunduğu çizginin her iki yanına, her an ondan kopan slüetleri yürümeye başlıyor. Düş ve gerçeklik sürekli birbirinden ayrılarak, çoğala çoğla aksi yönlere dağılırken,aynı zamanda içine doğru bütünleşiyor.

İşte o birgün, böylece, yalnızlığın çoğaldığını keşfederken, kendisiyle bütünleşmeyi de keşfetti.

1981 Ankara
Haldun
SIIRLER

ABSÜRD BİR ÖZELEŞTİRİ
Uzun süren bir aykırılık. Ne kadar sürdüğünü kestirmek güç. Olsa olsa on yıllık bir sürede oluştu bu aykırılık.

Kendini kendinde farketme çabası. Dışlaşma ve biryerlerden yeniden geliveren özgünlük arayışı. Bu arada birbirine karışan,bir türlü netleşmeyen yüzlerce anı'nın yavaş yavaş silikleşmesi.

Anıların arasından seçilen birkaçının donuk tablolar gibi insanın suratına bakıyor olması.

Zamanla bu donuk tablolar alışılmış birer ev eşyasıymışçasına eskiyip yıpranacaktır. Yenileri ile, yeni donuk tablolar ile değiştirilmrk üzere bulundukları yerden alınıp bit pazarına olan kısa yolculuklarına çıkarılacaklardır.

Böyle bir yolculuğun er ya da geç oluşacağını akıllarına bile getirmeksizin, bu tabloların içindekiler, bir zamanlar anı olmayan kendilerini yaşarken, nasıl da sahiden üzülmüşler, sevmişler, sevilmişler, kavga etmişler, dayak yemişler, kızmışlar, içmişler, yemişler...Sonra, bir gün ansızın(?) olup bitti ile karşılaşmışçasına kendilerinden kopmuşlardır. Eski yaşamlarını ise çerçeveleyip, üstüne mat boyalar sürerek rafa kaldırmışlardır...

Zamanın hızla aktığını farketmeden bir on yılın geride kaldığını görmek. Bu süredeki kendi tablolarını, herbirinin nerelere dağılmış olduğunu bile bilmeksizişn, aramak......Yeniden canlandırmaya çalışmak... Bu çaba ile youlmak...
Sürekli düşünülen birey sorunlarının yıpratıcılığıyla ağır ağır zeka parlaklığını yitirmek. En temel yaşam olgularını bile algılamakta çekilen güçlük.

Yitirilen insanlar, insanca duygular ve sevgiler. Ve nihayet bütün bunların ardından gelen Bıkkınlık. Hiçlik duygusu. Özgüven yitimi. Yalnızlık. Yalnızlığı kırmak için başvurulan güncel çareler(!) Güncel yaşamda çekiştirilen vrensel(!) boyutlar. Özgünlük ve evrensellik. Evrenselin özgünlüğü(!) Birey ve Toplum. Çaresizlik. Umut. Erdem ve pislik. Bunaltı. Bulantı. Çekememezlik. Paylaşım. Mücadele. Teslimiyet. Horlanmak. Horlamak.Sevişmek. Nefret. Yemek, içmek, uyumak..

Tüm bunlar olurken biteviye okumak. Okunan kitaplarda kendi mat boyalı tablolarını aramak. Sürekli bir arayış. Kitapçıları dolaşmak. Daha çok, daha çok kitap almak. Okumak, yeniden okumak, daha çok okumak. Yaşanmışları yeniden yaşamaya yetişememek. Yaşanamamışların yaşanamıyacağını kstirmek. Her satır, her sözük, her harf, nokta virgül, noktalı virgül şekline giren açılmış gözbebekleri ile bakmak........

Bir gün yirmiyedi yaşında olduğunu duyumsamak. Erken gelen bir yaşlılık duygusuyla bedenin gençliğini bağdaştırmakta çekilen güçlük. Beden gençliğine indirilmiş sayısız darbenin altında on yıl boyunca eğilmeye karşı duyulan hınç. Bu hınçla beyne biraz daha yüklenmek. Gelişim ile oluşan ortmadan kopuş. Aykırılık, aykırılığın her gün biraz daha artması. Kendini farketme çabası içinde güncelliğin kalabalığına sığınmak. Kendinden dışlaşırken sana yapıştırılıveren özgünlük. Özgünlüğünü haykıran insanların kendi seslerine duydukları tepki. Özdeşleşememenin yarattığı hayalkırıklıklarının parçalarını toplaman için yükselen yakarışlar. Ardından suçlamalar, karalamalar, sana karşı oluşan obalar. Oba komutanlarının direktifleri, zafer kutlamaları, yenilgi tesellileri, kışkırtmalar, kışkırtılmalar.

Özverisiz ve yalın olmayan sevgileri sonucunda oluşan sevgisizlikleri içindeki sürü halindeki insanlar. Seni çok(!) sevenler hiç(!) sevmeyenler. Aslında kendini sevemeyen, sevmeyi bilmeyenler.

Eksiklikleri sonucu içe kapanmış, korkudan çılgına dönmüş bir yığın küçük-burjuvanın dramı. Kendi yaşamları olmayan, başkalarınca yaşamış, tek ayak üstünde sek sek oynar gibi insandan insana atlamanın yolunu hep aramış çocuksu insanlar.

Ve senin yirmiyedi yaşında geliveren yaşlılık duyguların...

1982 Ankara
Haldun(sonsuz)

İŞLEMİŞ BU SANA CAN
Kırılmış saatlerde vuruluyorken
Gözleri sana deliler gibi kırılıyorken
Sanırım aşk sehpası kurulmuş duruyorken
Tekmeledim ayağımın altındaki denizin yüreğini
Denizler gibi kanadım suyun akışında
Yürek vuruşlarında bir kereliğine değil
Binlerce kere ölmeye yatışın kıvranışında
Son burdaydı ve sanki gelişindeydi diye
Sonsuzca günbatımını izleyişimde...

Günbatımında sonsuzluğa koşan bir aşk
Mavisiydi ellerin kavuşmasındaki o gizem
Eşzamanlılık yoksa bir delirmenin eşiği
Aşkınam, sendeki güzelliğin bendeki beşiği
Tamam, olur, peki'lere koşan bir şaşkınam.....

Yalnızlığında bir denizin çığlığı gibi
Koşuyor umutlarım sensizliğin uçurumunda!..
,

28.10.2000 (10:05 pm) Ankara
Haldun

AŞK YOLLARIMA GİDERAYAK
Tüm yollarım sevgiye çıkarken
Burda buldum kendimi
Eğer sapak bir yokuşsa yaşam
Ve çıkmaz sokaklara varıyorsam
Sevgi için der geçerdim
Ama o zaman kendimi de ezer geçerdim!...

Bir üzünç salınmış üstüne insanın
Yaşamaktan ibaret bir sevgiye
İsim babalığı/anneliği yapmış
Kırık ve acı duygular
Beni seven sen olsaydın
Seni seven ben olsaydım
Diyerek.....

Ne yapmaz insan bir sevgiye çıldırık
Aşk olsa yollarıma giderayak bir çarık
Kafiyeli bir çıkmaz sevgiye kocamış akıl
Aklın bulsa ne olur bulmasa ne?.....

Ama bir şey var anımsanacak
O da senin yoluna ölmekler diye
Dökülen namelerdeki
Zavallı azık!.....

Sevgi çıkmazı bir çocuğun gözündeki bakış
Belki aşından ayrılmış bir deliliğe kaçış
Ne olursa olsun demeden yorulmak bu hayata
Karnına bir sargı bezi sarmak belki de aşkın....

Sevgi çıkmazı evet ah o dökülen gecelerden aşağı
Bir atın terlemiş sırtındaki o eski kaşağı
Kafiyesi bozuk ve düzensiz bir şiirin
Boğazımdaki tek ve ilk olmayacak düğümü....

Hoşgeldin ve hoşçakallara kalmış akıl
Sen zaten bu çıkmazındasın sevginin
Neyine senin yeniden vurmak başını
Bu esrik rüzgarlarına gecenin aşını.....

Seviyorsan çıkmaz içinden acı derken
Acıyı yarımlamadan bütün bütün severken
Bir çıkmaza yaslanıyorsa başın gel oraya
Gel sevgiyi bulduğun gönül bahçelerinden
Devşirilmiş bir yalansız aşka....

İki şey var seni unutturmayacak
Birisi senin gözleri!
Birisi de zehir gibi sözlerin!

Ben hem gözlerini hem zehrini içtim
Sevgi çıkmazında, sevgi çıkmazında!...

28.10.2000(05:30 am) Ankara
Haldun

KÜÇÜK KIZIN HÜZNÜ
Ne zaman ekispirese binsem
Şöyle rahatça kurulup kompartımanda
Bir sigara yaksam yolculuk başlarken
İstanbul'a uçar hayallerim

/Bu şiir de Anadolu Ekspresinin beşinci vagonunda
ve ilk kompartımanında saat yirmibironbeş'te bir ağustos gecesi tren çelik rayların üstünden atlarken ve ben yılları geri sayarken başladı.../

Sanki küçük bir kız çocuğu dışarı
Karanlıktan kayan yıldız gibi önünden geçen
Şehre bakıyordu
Neşeli çığlıklarla
Sanılırdı ki o kaçırıyordu şehri uzaklara
Nihayet görünmez olunca koca şehir
Sevinç birden dağıldı
Küçük kızın gözleri hüzünle parıldadı
Ha sğladı ha ağlayacak
Ağlayacaktı
Koca parmaklı bir el bir simit uzattı
Küçücük el simiti alıp şehri unuttu...

Bu andı
Küçüğün yarım bıraktığı hüzne kapıldım
Hüzün sıcacık simitti küçücük elden kaptım...

Gece ilerlemiş kuşetler açılmıştı
Bir horultu heryanı sardı
Sarsılarak durdu tren
Eskişehir garı sat üçü biraz geçe
Ben üst ranzadayım
Ve henüz Saman Sarısı şiiiiirini bilmiyorum
Alt ranzaysa boş değil
Koca bir horultu gırtlağıma sarılmış...

Çığlık çığlığa düdükle yola koyulduk yeniden
Ve küçük horultusu küçük kızın
Hüznümü perona attı
Sabaha çocuklar toplayacak ordan
Sabaha ben İstanbul'da olacağım
Çocuklar Eskişehirde
Perondan topladıkları hüznümü satacaklar
Avaz avaz
Taaaazeee sıcak simiiiiiit sıcaaaaaaaaak...

Sıcak yaz gecesinin sabahına yaklaşırken
Yaslandım uykuya
Ben de horlayacak mıyım
Şimdi üst ranza boş orda değilim
Alt ranza boş kompartıman boş hatta
Vagon bomboş boşalmış tren
Anlaşılan meraklanıp hep beraber
Eskişehirde indik
Hüznümü sabaha çocuklar
Nasıl satacaklar?

İstanbul Boğazında Sarıyerden havalanmış bir martı
Tüm Marmarayı baştan ayağa geçip
Bİr Martı Ordusunu peşine takıp
Tüylerden oluşmuş beyaz izleri
Ardından sürükleyerek
Şen kahkahalarıyla kulakları çınlata çınlata
Ortalığı velveleye vererek geldi
Ve Eskişehir de gar çatısının tam üstüne kondu
Beyaz martı ordusu
Sabahı beklemeye başladı...

Bir Gorki eksikti hani
Fırtına Habercisinin Türküsü ile
Bir de Nazım usta
Saman Sarısı şiirini bilmiyorum daha
Belki de geciktiler...

Beyaz martı ordusu yerini almış
Tekmil şairler yerini almış
Ve ben hüznümü yitirmişken yerimi almış
Olağanüstü sabahın
Şiirini beklemeye başlamıştık

Eski bir şarkının ıslanmış dudaklardan dökülen
Alışık namesi gibi yumuşak ve ısrarlı iniltilerine
Kulağımı tam kaptırmak üzereydim
Rüzgar aralık pencereden süzülüp
Kopartımanın boğucu havasını yararak
Bana kadar ulaştı
Derin bir nefes çektim ciğerlerime
Ilık meltem okşayışıyla titredi yüreğim
Göğsümden sıçrayıp
Rüzgara kapıldı
Gerisin geri denize kadar ulaştı

Denizle aramda şimdi bir milimlik kocaman
Bİr uzaklık vardı
İnanılmaz büyümüş gözlerim bir türlü inanamadı...

Dönerken toplarım umuyordum tüm bıraktıklarımı
Tüm bırakacaklarımı
Havalanıp birer birer omzuma konan
Martılar gibi...

Martılar bu kez hüzünlü olacaklar
Hüznümü şen kahkahalarıyla değişmiş
Ve artlarında bıraktıkları beyaz izi
Düşümde unutmuş olacaklar

Gorki gene şiire gecikecek mi
Ya Nazım ona gene ihtiyar usta diyecek mi
BBelki de üçümüz
Yalnız oturacağız buluşmamızda
Hüzünsüz bir simir bölüşeceğiz
Tren keskin düdüğüyle
Bülmeyecek uykularımızı
Bir daha dönmeyeceğiz buralara...

Hem hala ben üst ranzada
Alt ranza boş ddeğilken
Saman Sarısı şiirini bilmiyorsam
Ve hala denize bir milim yaklaşmışken
Fırtına Habercisinin Türküsü'nü duymamışsam
KOcaman bir uçurum duruyor uykumla aramda...

Tren çelik rayların üstünden İstanbul'a uçuyor
Küçük kız küçücük eliyle
Tuttuğu simitten habersiz
Küçücük horultularıyla uykuma giriyor...

Bir güneş doğumu öncesi bulutlar
Gene renk renk dizilip
Hangi renkti uykumuzda bıraktığımız
Diye sordururken
Duyumlarımın telleriyle bilincime varan
O eşsiz madde habercisiyken renk
Ve madde bilincimden habersiz
Eşsiz hareketini sürdürürken
Ben hala ve ne zaman bu rengi aradıysam
KIyısına kadar gidip
Rengarenk bulutlarla kaplı denizin
Hala ve ne zaman varacağımı bilmeden
Derin uykulara dalmışsam

Küçük kızın küçücük hüznüyle sıçradım
Hep koca bir horultu gırtlağıma sarıldı...

Ekim 1981 Anadolu Ekspresi
Haldun(sonsuz)




SIIRLER

SIIRLER